Din, Devlet, Hukuk ve Barolar Birliği

  Altıyüz yıl  önce batı ülkelerinde din savaşları olmuş bu savaşlarda salgın hastalıkların da etkisi ile bazı kentlerde nüfusun yarısından fazlası ölmüş. Din ile devleti ayırmak gerektiğini batı demokrasileri yavaşça öğrenmişler. Ayrılmazsa çok pahalı olacağını da.

Biz bu tür kıyımlar yaşamadık, sık istila edilen bir coğrafyadayız onun için güce karşı koymaktansa ne olursa onu insancıllığımızla uysallaştırmaya çalışıp hayatta kalma stratejisi kültürümüzün bir parçası. Birisi güçlü

görününce itiraz etmeyip boyun eğeriz ve hemen de sulandırmaya başlarız. Süreçte yenebilmek için.  Başka yol görmediğimizden  de mutlak  ve pederşayi (veya pederşai)  iktidar isteriz uzlaşma becerilerimiz fazla gelişmiş değildir.

Sinyalizasyonumuzda başımızı öne eğip boyun eğmekten tutun da Valinin Başbakanın falan normal insana SEN diye hitabetmesi ve kendilerinin hep SİZ olması lisanımızın içine işlemiş ögelerdir.

Baro Başkanı Feyzioğlu da geçici ikinci madde ile basında bilgili, takdire şayan çözüm getiren  olarak öne çıktı. Baykal da depara kalktı ama kabul göremedi.

Devlet idare etmek için yeterli kültürel altyapısı olmadığını hep beraber en geç Gezi olaylarında gördüğümüz değerli Başbakan ise Metin bey’in yardımı ile çözüme yönelmeye sıcak baktığını ifade etti.

Çok değerli Barolar Başkanı önce siz barolar olarak bir anayasa taslağı koysanız önümüze , bir partiler yasası tüzüğü ve seçim yasası taslağı. Bunu açıkça internette de tartışsanız. Kolay anlaşılan her insanın anlayabileceği kısa yalın metinler olarak yayınlasanız fena mı olur?

Hepimiz ondan sonra oyumuz ve cürmümüz kadar size destek verelim!

Batıda din savaşlarından çıkartılan dersleri biz toplum olarak darbelerde ölenlerin hapsedilenlerin yakınları,   Gezide çocuklarına zulmedilen babalar, eşleri hapiste yatan asker eşleri  ve bunlar gibi  daha bir sürü mağdur  yaratarak  mı çıkartacağız? Anlaşılan öyle. İnsanın içi parçalanıyor ürettiğimiz hukukun yaptığı zulmü görünce. İstiklal mahkemeleri öyleydi, Yassıada’da böyleydi bugün hala böyle.

Barolar Birliği acaba  kalıcı bir çözüm sunabilir mi?  Çok optimist değilim:  niyetleri üzüm yemek, düzen koymak değil, gibi bir algım yok değil!

Yoksa örneğin arabuluculuk konusunda “bunu sadece ve sadece Avukatlar yapsın” gibi konu açısından ve dünyadaki yaklaşımlar açısından trajikomik bir  yaklaşıma karşı tavır alırlardı.  Neden yaşıtlar arabuluculuk yapamasın, neden yaşlılardan istifade etmeyelim neden konuya hakim kişilerden, psikologlardan vs vs.? Hepsinden istifade edebilmemiz gerek.. Sadece ve sadece avukatlar ve sadece ve sadece avukatlar bir gayrimenkul davası mevzubahis olunca  arazi değerinin % 10 nu hakketsinler? Oh ne güzel, yaşamını kurtaran hekime de malvarlığının yüzde onunu ver o zaman yasa ile?

Hep bana. Hep ben iktidar olayım. Benden, benden değil vs yaklaşımlarını aşmamız için daha çok zaman geçecek.  Bazen ümitsizleşiyorum. Bazen de çağımızdaki  haberleşmeler sayesinde yakında daha çabuk bazı konularda saf tutacağız gibi iyimserliğimi koruyorum. Neden din ile devletin ayrılması konusunda  demokratik ülkelerde anayasalar hemfikir?  Nedenini başbakan / cemaat kavgasında umarım  millet olarak görüyoruz.

Neden sürü değil birey olmamız gerektiğini de umarım görüyoruzdur. Sürü mensubu veya kendini sürü mensubu olarak görebilen bizden onlardan ötesinde ayırdetmeye yeterince muktedir değildir de ondan.

Yargı “bizden” askeriye “onlardan” Tübitak “bizden” YÖK “bizden böyle olmuyor Işte! Başhekim bizden veya onlardan olmamalı iyi bir hekim olmalı, olmak zorunda olmalı,  olabilmeli. Hakim ve savcı da ayni şekilde hukukçu olmalı, olmak zorunda olmalı, olabilmeli. Gazeteci de  haberci olmalı, olabilmeli. Şimdilik bunlar boş temenni olarak gözüküyorlar.

5 thoughts on “Din, Devlet, Hukuk ve Barolar Birliği”

  1. Bazı yazılarda öyle bir cümle, paragraf veya kelime vardır ki, yine bazı okuyanlara göre tüm yazı, yazının amacı ortadan kalkar ve o cümle ön plana çıkar. Çok sevgili, değerli düşünür Mahmut Bey’in yazısında da o tarz bir cümle okudum… Cümle şu:

    “”Devlet idare etmek için yeterli kültürel altyapısı olmadığını hep beraber en geç Gezi olaylarında gördüğümüz değerli Başbakan ise Metin bey’in yardımı ile çözüme yönelmeye sıcak baktığını ifade etti.””

    Gezi olaylarında ne gördük, ellerinde taşlar, Molotof kokteylleri, ağızlarında sloganlar polise saldıran, asfalt taşlarını sökerek atan, önlerine çıkan arabaları, dükkanları kime ait olduğunu bilmeden yakan, aynı şekilde otobüsleri, polis araçlarını tahrip eden bir takım aşırı uçlar. (28 Nisan 1960 olayları benzeri) AKM’yi işgal et, komünist, PKK bayrakları as….Böyle bir manzara karşısında başbakanımızın siyasi bir deha göstererek, tıpkı son 17 Aralık saldırısında olduğu gibi en iyi savunma taarruzdur felsefesi ile tüm kötü niyetleri boşa çıkarması, kendisinin bir siyaset dehası olduğunu ortaya koymuştur. Zaten böyle olmasa 3 genel seçimi oylarını arttırarak kazanması ve Türk halkının teveccühüne mazhar olması mümkün müydü? 11 yıldır ülkemizin başında olan başbakan Menderes-Özal-Erdoğan=Türk halkı=kalkınma düşüncesini icraatları ile pekiştirdi…Yoksa biz onu niye sevelim, niye destekleyelim…
    Saygılarımla,
    H. Emre Oktay

    1. Değerli Emre Bey Dostum,
      Erdoğan kesinlikle en başarılı başbakanlarımızdan biridir. Burada hemfikiriz, beni üzen final ki oradada fikir farklılığımızı net bir şekilde dile getirmeme (hemfikir olmadığımızı da dile getiriyorsunuz – ki buna müteşekkirim) izin var. Ben Erdoğan’ın örneğin son haftalarda inanılmaz kötü bir kriz yönetimi gösterdiği kanaatindeyim. 11 yıldır yönettiği ülkede aniden 1700 Polisi oradan oraya atamak vs panik hali midir nedir? Herhalde tarih karar verecek. Hiçkimse ilelebet iktidarda olamıyor. Çok başarılı bir yerel liderin bu şekilde finali oynamasına inanın çok üzülüyorum ve bu görüntüler ile iktidarın sona ereceğine de. Sanıyorum birkaç yıl içinde daha net görebiliriz. Gönül isterdi ki daha dingin bir şekilde okuyup yazarak emekliliğini yaşasın, artık sanmıyorum. Umuyorum yanılıyorumdur ama böyle bir devlet yönetiminin ayni iktidar ile salah bulduğuna ben tarih bilgim ile duymadım diktatöryalar hariç..

  2. sayın cumhur başkanı, bu koskocaman krizde, hükümetin istifasını isteyip tarafsız bir kabine kurulmasının yolunu açacağına, gidip Gülen Hoca”dan sulh istemesi ne yaa???

    eskiden Gül-RTE-Gülen ittifakı vardı.. bozuldu.. tamiri barolar başkanına kaldı… tüm davalar sil baştan.

    sonra n’olur? mazlumu iyi oynayan RTE seçimi bu kez %60 la yine kazanır..

    yol bu yol..

  3. Mahmut bey 17 Aralık hadisesi incelendiğinde son derece acayip girişimler görülüyor. Ayrıntıya girmiyorum. Ama olayın planlı bir saldırı olduğu aşikar. Son gelişmelerden sonra 17 Ağustos’u cemaatin düzenlediğinde de şüpheye düştüm. Zira cemaat hükümetten çok yara aldı. Bu işten en karlı çıkanlar Ergenekon ve Balyoz cuntası olduğuna göre ki yeniden yargılamayı tartışıyoruz, bu saldırıları yapanlar kökeni dışarda olan, derin devlet ile bağlantılı şer bir yapı olduğunu düşünüyorum. Zira başbakan Erdoğan tıpkı bir zamanlar Menderes’in yaptığı gibi çizmeyi aştı. Emperyal güçler Türkiye’ye, “İşçisin sen işçi kal giy tulumlarını” derken. Sen kal IMF’in tüm borçlarını öde, borç verenler statüsüne geç ki bu bir meydan savaşını kazanmak kadar önemli. Tank yap, uçak yap, uçak gemisi yap, Çin’den şartları en iyisi diye füze almaya kalk. Afrika’da bir çok ticari ilişkiye gir. Hele Japonya’dan dün olduğu gibi yeni uydu al, bütün Afrika, Asya ülkeleri senin yayınlarını izlesin. Kısaca Türkiye’yi kendi ayakları üstünde duran bir ülke yapmaya kalk….9 Subay Olayını hatırlarsınız. Menderes temizlik yapmadı da ne oldu? Menderes kibardı, Medeniydi, şık giyinirdi, ailesi modern idi kapalı değildi de ne oldu???!!! …Başbakanımız Erdoğan müteaddit defalar ifade etti. Üçüncü kere seçilmek Ak Partinin tüzüğünde yok,….Bir de başbakanın saldırılar karşısındaki taktiği, “En iyi savunma taarruzdur”” taktiği. Bunlar benim düşüncelerim Mahmut bey, sizin düşünceleriniz de çok çok farklı değil. Ufak tefek fikir ayrılıkları doğaldır.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *