Defol? 15 Temmuz,Terim

 

 

Kovmak. Kim kimi neden  ve nereden kovuyor? Ağabeyim sahilde masasına gelip, sohbet esnasında 15 Temmuz’da “kontrollü darbe” vs. türünden bir şey söyleyen bir Hanıma “Defol!” demiş. Bana anlatırken hala kızgındı : “250 insan ölmüş hala kontrollü darbeden bahsediyor!” diye.

 

Köken itibariyle her türlü darbe’ye karşı yetiştik. Elhamdülillah. Ama Ağabeyim ile AKP olayını çok farklı değerlendiriyoruz. Bu darbe teşebbüsünün oluşmasında AKP iktidarının sorumluluğunun çok büyük olduğunu düşünenlerdenim.

 

Darbe sonrası da her türlü muhalefete olan tahammülsüzlüğün çok arttığını düşünüyorum.   Halbuki AKP nin ülke olarak darbe girişimine karşı olduğumuz gerçeğini kucaklaması gerekirdi. Kucaklamayı bırak, tek bildiği yol olan ötekileştirmeye devam etti. Yani ayni köken ve epey farklı değerlendirmeler.

 

AKP vesayete karşı olduğu için başa geçti, vesayetin kendisi oldu. Eğitim seviyesi çok ürkütücü hale geldi. Ben evrimi anlayamayacak bir yönetimin ülkenin başında olmasından ve bunun tüm yönetime yansımasından tedirginim.

 

Bunlar da geçer. Babası 1960 darbesinden sonra Yassıada’da yatan ama CHP rozeti ile Kızılay’da dolaşanlar da vardı, bilirim.   Artık ötekileştirme yönteminin sonuna geldik diye inanıyorum ve ülke olarak bunu aşacağız. Belki ilk seçimde, belki ondan sonrakinde.

 

Olayları içinde yaşarken tam anlayamıyoruz. Allah bilir daha neler öğreneceğiz 15 Temmuz hakkında. Akla 1957 sonunda yaşanan dokuz subay olayı geliyor. Rahmetli Samet Kuşçu darbe girişimini ihbar etmişti. Tek mahkum olan da o olmuştu! Darbe iki buçuk yıl sonra 27 Mayıs 1960 da gelmişti. Aman bu dokuz Subay olayını okuyun, aklınızda tutun. Ah, pardon, Vikipedi hala kapalı mı? Başka yerden okuyun canım.

 

Samet Binbaşının hikayesi güncel bir olayı anımsatıyor: Terim akrabaları ile bir mekan basıyor ve basılan mekanın sahibi şu an TV haberine göre Alaçatı’da gözaltında. Adalet böyle bir şey olabiliyor işte!

 

“Defol” deyince de aklıma Çetin Altan’ın anlattığı bir hikaye geldi. Aydın Doğan ile Paris’te bir café de buluşmuşlar.   Tartışma olmuş, bir safha’da Aydın Doğan “kovuldun, git” türünden bir şey söylemiş. Çetin Altan da “gazetenden kovabilirsin de bu café’den kovamazsın, sen git” deyip istifini bozmamış. Aydın Doğan masadan ayrılmak zorunda kalmış. Yıllar sonra gene Aydın Doğan’ın gazetesi Milliyet’te yazmaya başlamıştı tekrar Çetin Altan.

 

İlahi Adalet Uzlaşmadadır. Umalım Terim ve Aydoğdu da uzlaşırlar Alaçatı’da.

Onu bunu bilmem kendi düşüncemi net ortaya koyayım: Terim gibi bir insanın hala “hoca” olmasından ve Milli Takımın Malta İzlanda vs. sıradan yenilmesinden hiç memnun değilim. Umarım Terim artık emekli edilir, bu olay vesile olur mu? Keşke!

4 thoughts on “Defol? 15 Temmuz,Terim”

  1. YILMAZ AKYILDIZ

    Tolon’un bu yazısı ile eşzamanlı şu paralel yazı da ekranıma düştü:

    “AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde, “Parti teşkilatlarında metal yorgunluğu var”diyerek ‘partide değişme gideceğini’ söyledi.

    AK Parti yöneticilerine ve teşkilat mensuplarına, tıkanıklığın metal yorgunluğu değil, gerçekte ne olduğunu kendimce anlatmak istiyorum.

    Partiler ülkedeki sorunları çözmek için görüş birliği içinde olan insanların bir araya gelmesiyle oluşan organizasyonlardır.

    Siz de, ilk başlarda bu amaçla yola çıktınız.

    Ülkeye hizmet etmek, sorunları çözmek için heyecanınız, azminiz vardı.

    İlk yıllarda bazı eksikliklerinize rağmen gayet iyi işler yaptınız. Ülkede birçok şeyi değiştirdiniz.

    Yaptığınız iyi işler neticesinde hem yurt dışından hem de içeriden takdir topladınız.

    Güçlendikçe bir sanıya kapıldınız: Biz çok akıllıyız, en iyisi biziz, bu ülkeyi en çok biz seviyoruz bu nedenle kimsenin aklına ihtiyacımız yok.

    Bu duyguya kapıldığınız için kendinizden başka kimsenin önerisine, eleştirisine kulak asmaz oldunuz.

    Kendinizi sadece dışarıdan gelen önerilere kapatmakla kalmayıp Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi ilk başlarda sizinle beraber olan bütün yol arkadaşlarınızı da sattınız.

    Tek bir kişinin sözünün, fikrinin, yaklaşımının belirleyici olduğu ‘lider egemen’ bir yapıya dönüştünüz.

    Eskiden ülke diye bir derdiniz varken, giderek tek bir kişinin iktidarını korumak, kollamak, sürdürmek tek amaç haline geldi.

    Kendi içinde ortak akılla politika üretmesi gereken parti, tek bir liderin etrafından toplanan askerlerden oluşan bir birliğe dönüştü.

    Askerin görüşü olmaz. Askerin fikri olmaz. Sorusu, eleştirisi, önerisi olmaz. Asker söyleneni yapar. Çünkü her şeye o lider karar verir.

    Birer asker olarak görüldüğünüz için artık fikir beyan edemiyorsunuz, itiraz edemiyorsunuz. Bu da sizi büyük bir gönülsüzlüğe itiyor.

    Demem o ki liderden başka hiç kimsenin sözünün, görüşünün, varlığının kıymeti olmayan bu tür yapılarda heyecan da kalmaz. Daha iyisini yapma azmi olmaz. Kişisel çıkar belirleyici tek faktör olur.

    Kabul edin ki eskidiniz. Yarattığınız Türkiye’nin gerisinde kaldınız. Partiniz, yani siz, ‘Yeni Türkiye’nin eski bir unsurusunuz artık.

    Ülke sorunlarına dair söyleyecek tek bir sözünüz yok.

    Dahası geçirdiğiniz değişimle sorun üreten bir yapıya dönüştünüz.

    Hayır, “Sözümüz var” diyorsanız buyurun söyleyin, ne söylüyorsunuz?

    Sizin gibi düşünmeyenlere, sizden olmayanlara ‘terörist’, ‘vatan haini’ demekten başka hangi sözü söylüyorsunuz?

    Herkesle kavga ederek, herkesi tehdit ederek, bütün dünyayla ağız dalaşına girerek bu topluma, bu ülkeye nasıl bir yaşam vaat ediyorsunuz? İç barışı niye sağlayamıyorsunuz? Adaleti niye tesis edemiyorsunuz?

    Mesele sadece yol ve köprü yapmak mı?

    Kaldı ki onların bile nasıl yapıldığı ortada.

    Elinizde sermaye olarak yalnızca din kaldı.

    İnancı istismar etmekten, şehit cenazesinde okuduğunuz Kur’an videoları paylaşmaktan, umre pozları yaymaktan, dini bir amaç için mücadele ediyormuşsunuz gibi sahte bir görüntü vermekten başka neyiniz kaldı?

    Din elinizden alındığında ne kalıyor elinizde bir bakın.

    Eğitim çöküyor. Ekonomi can çekişiyor. İç barış ağır yara almış. Dış politika bütünüyle iflas etmiş, aramızın iyi olduğu tek bir devlet kalmamış.

    Son dönemde kalabalıklarla poz vermekten, “Biz çok kalabalığız”, “Biz çok büyüğüz”, “Biz çok güçlüyüz”demekten, devletin gücüne yaslanmaktan başka neyiniz kaldı?

    Farkında mısınız bilmiyorum ama artık sorunları çözerek, insanların gönlünü kazanarak değil, onları korkutarak var olmaya çalışıyorsunuz.

    Bütün bunlara rağmen diyelim ki teşkilatlarda yeniliğe gittiniz.

    ‘Terörist’ dediğiniz, aşağıladığınız, vatan haini gözüyle baktığınız insanlara ne diyecek, onları neye, nasıl davet edeceksiniz?

    Bu açmazın siz de farkındasınız.

    Diğer taraftan size verilen tek görev, iktidarı korumak.

    Kaybetme korkunuz sizi, bizi hepimizi büyük bir yıkıma götürüyor.

    Kaybetmeyi göze alamadığınız için serinkanlı ve hakkaniyetli davranamıyorsunuz. Bu sebeple kazanmanız da giderek imkansızlaşıyor. Çünkü kaybetme ihtimalinin yarattığı korku sağlıklı düşünmenizi, sağlıklı hareket etmenizi engelliyor.

    Bu koşullarda ne yazık ki vicdanınızı da kaybettiniz.

    İktidarınızda insanlara büyük haksızlıklar yapılıyor. İnsanlar açlığa mahkum ediliyor. Ölüyor, öldürülüyor. Ama size askerlik misyonu biçildiği için tek bir itiraz, tek bir eleştiri getiremiyorsunuz. Getirdiğinizde de kendinizi kapının önünde buluyorsunuz.

    Çünkü o tür yapılarda tek bir kişiden başka herkes hiçtir.

    Durumun vahametini siz de görüyorsunuz. Her ne kadar açıktan söylemeseniz de bunu biliyorum.

    İşte bunun yarattığı bir durgunluk, bir heyecansızlık var.

    Sizi bu hale getirenler buna ‘metal yorgunluğu’ diyor.

    Bu esasında metal yorgunluğu değil, bir çürümedir, işlevini yitirmektir.

    Demem o ki parti içinde bile ortak aklı bir kenara bırakmış, amacından sapmış, vicdanını yitirmiş bir organizasyona başka isimlerin gelmesi durumu değiştirmeyecek.

    Bütün umudunu, iradesini tek bir kişiye teslim etmiş, tek amacı o kişiyi korumak olan bu tür yapılara artık parti denmiyor.

    Bu yazıdaki amacım suçlamak değil, bir fotoğraf çekmek.

    Belki bakmak istersiniz diye çektim o fotoğrafı.”

    1. YILMAZ AKYILDIZ

      Eklemeyi unutmuşum: Yukarda tırnak içindeki yazı Gazeteci Levent Gültekin tarafından kaleme alınmıştır.

  2. Ağabeyiniz Hasan Tolon beyefendi çok kibar bir insandır. O ya geri zekalı ya da hain kadını sadece kovmuş, ben olsam daha beterini yapardım. Gerçi Türkiye’mizde bunların sayıları çok az, şükür Allah’a…

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *