Anne Üniversitesi

Başbakan Erdoğan   11 yıl iktidar, Gezi ve Öğrenci evlerindeki tutumu ile hernekadar  ayaklarının yerden kesildiğini isteyen istemeyen herkese  ispat etti ise de, Şivan Perver ve Barzani buluşması ile çok usta bir yerel politikacı olduğunu  kanıtladı.

Emine Erdoğan’ın Anne Üniversitesi açılımı ise nekadar alkışlasak az olan bir  hamle.

Sekiz  hafta eğitimden sonra anne adaylarına sertifika verilecekmiş.  Bu gerçekten  hepimizin geleceğine yönelik çok önemli bir adım.

Hangi parti veya ideoloji taraftarı olursak olalım, bu açılımı desteklemek, alkışlamak  gerek.

Umarım çocuk parası alabilmek için,tercihan  doğumdan  önce  bu tür bir eğitim ilerde şart koşulur veya özendirilir.

İzmitte bebeğini evde yalnız bırakıp tatile çıkan anne örneğinde gördüğümüz gibi sadece eğitim yetmez. Önümüzdeki yıllarda bir anne ehliyetini konuşmamız gerek.

Annelik belgesi

 

Silah alan psikolog muayenesinden geçiyor. Araç kullanacak olan göz muayenesinden geçiyor. Anne adaylarının da  en azından bir pratisyen veya aile hekimi muayenesinden geçmeli,  hepimizin cebinden verilen destekleri hakketmek için. Çocuklar hepmizin geleceği ve nitelikli, kişilikli çocuk yetiştirmemiz gerek,.

Vasıflı ve sorumlu çocuk yetiştimek de ezberle olmuyor. Ne kadar yetiştirirsek yetiştirelim ben şu an reklamlar dolayısı ile moda olan gençlik hayranlığına, hatta gençlik fetişismine  karşı mesafeliyim.

Beynin frontal lobu ancak insan 30 yaşına geldiğinde gereken  kontrol görevini görebilecek kadar  gelişiyor.  Annelik  ehliyeti yanı sıra şu an için kulağa utopik gelebilecek  diğer bir önerim de seçilme yaşının 30 olması. Seçme yaşı 18 normaldir ama millet temsil hakkı ancak 30 yaşında olmalı bilimsel verilere göre.

Her vatandaşın 18 yaşında bir  oy hakkı olmalı, ama vergi sıralamalarında fikirleşilecek bir düzeye gelene, muayyen yarışmalarda ülkemizi temsil edip 30 yaşına kadar   belaya bulaşmamış olanlara iki oy hakkı da verilebilir. Bu zümre  fişkirleşerek, geniş tutularak % 5-10 gibi olabilir. Bir nevi seçmen senatosu haline de gelebilir. Eşitlik doğada yok! Var falan diyen ideolojilere de kanmayın. Muayyen seviyede hizmet etmiş mumurlara iki oy  hakkı verilebilir örneğin.

Kimin kimi seçtiği ve vekilin tabii ki önce seçmene karşı sorumlu olduğu şeçim kanununa – lider sultası liderlere ne kadar rahat gelirse gelsin ve onlar bunu gözleri gibi korumaya devam etsinler-  er veya geç geçeceğiz.

Memurlara bu yeşil pasaport vs abukluğu memurların hükümran olması devrinin kalıntısı. Devir değişiyor, yeşil pasaport yani ayrıcalıklı vatandaşlık, memura otomatikman verilen bir üstünlük simgesi olmamalı ve  er veya geç yokolacaktır. Prof. gibi bilimsel  memurana verilen titrler de görev süresince kullanılacaktır. Ama on yıl sonra, ama kırk – elli  yıl sonra. Bunları bu netlikle şimdiden söylemek mümkün. Ha, yeri gelmişken değineyim, hepimizin vergisiyle okutulan çocuğa dinler de kültür dersinde okutulacaktır. Diyanet diye hem İslama aykırı hem de diğer dinlere karşı olamayacak bir müsessese de tabii ki kalkacaktır.

Görev esnasında   memura yeşil pasaport  verilmesini anlarım ama görev bitince belki görevi için gereken ayrıcalık ta yok olmalıdır.  Kusura bakmayın sevgili emekli memur okurum, sizinki kalsın tabii. Sözüm meclisten dışarı!

SİZ nasıl olur da  yaşamınızın kalan kısmında normal vatandaşla bir tutulabilirsiniz?

“Tövbe” deyip,  kendi cehaletime gülüyorum.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *