Üç ayrı yerden bakmak istiyorum bu konuya. Birincisi ne denli sık olduğu ve neden daha da sıklaştığı: Artık ABD de neredeyse nüfusun %50 si hem aşırı kilolu hem de Diyabet veya Prediyabetten yani Şeker öncesi hastalığından muzdarip.
Ben öğrenciyken Şeker Hastalarının oranı nüfusta yüzde beş idi. Bilhassa mısır şurubu (früktoz) her şeyin içine katılarak bu şişmanlık oluştu. Fazla üretim ve ne bahasına olursa olsun satma gayreti ile toplum şişmanladı. Yani aptal bir türün aptal temsilcileri ile hep beraber neden olduk bu olaya.
Şimdi çözümler aranıyor ama çözüme gelmeden ikinci bakış açısını bir netleştireyim:
Şişman aptaldır, kendine hakim olamaz, tembeldir. Bunu düşünene özet yanıt: Yaylan geri zekalı!
Bu bakış açısına söyleyecek çok şey var. TV lerde yaygın olan gençlik ve zayıflık fetişizmi de masum değil. Kısa yoldan yargılama illetimiz de suçlu. Tabii ki şişman aptal değil yanlış alışkanlıklar ve “toplumsal” bilgisizlik nedeni ile öyle. Nedenler kısmen çocukluğundaki yanlış beslenmede gizli. Yağ hücre sayısı bilhassa iki çağda oluşuyor : ilk üç yıl ve büluğ çağı!
Beyin tümörü olana veya safra kesesi olana yaftalar yakıştırmak ne kadar doğru ise şişmanı da yargılamak o denli yanlış. Sadece az bildiğimizden ve bilmediğimizi bilmeyen “uzmanların” laflarına kandığımızdan bu toplumsal hastalıktan çekiyoruz.
Gelelim çözümlere: tek nedenli değil şişmanlık. Sadece az yağ yiyerek zayıflanamıyor bazen de daha fazla yağ yemek gerek. Bu bakış açısını ortaya koyan David Ludwig’in kitabı yok satıyor. Kısa zamanda Türkçeye de çevrilir. Kısaca sabah yağ yemekten çekinme diyor üstat.
Çare olarak birkaç yaklaşım var. Birincisi hareket. Yapmak faydalı.
İkincisi kalori sayımı. Dikkatle ve inatla yapılırsa başarılı ama net çözüm üretemiyor. Çünkü biz gene kısa yollara olan merakımız ile kalori deyince “yağda en fazla kalori var demek ki yağ yemeyelim” çıkmaz yolunu hep seçe geldik. Yağsız perhizler de sonunda epeyce hüsran ile sonuçlandı.
Halbuki kalori dar bir bakış açısı ve kişiye göre değişiyor. Gene kaloriler içinde başka bir bakış açısı ise 2010 da ölen Montignac tarafından yaygınlaştırılan kalori türlerini ayrı ayrı yemek( Zaman!) . Yani Karbonhidrat (makarna, pilav) bir öğün ama 6 saat sonra yağ ve protein. Yağlı yemek uzunca tok tutuyor, sadece karbonhidrat ise insülin salıncağını sallayıp bizi de sallıyor. Baklavadan iki saat sonra buzdolabı önünde buluşmak gibi.
Eskiden ara öğünler şampiyonuyduk, artık günde iki öğün yemek faydalı olarak algılanıyor.
Posalı yemek faydalı çünkü barsak sistemimiz o şekilde gelişmiş. Yani portakal suyu değil portakalın kendisini ye! Elmayı kabuğu ile ye! Lif hayata bağlar! Bu konu daha çok araştırılacak ve sonunda herhalde genetik tipe göre diyetler oluşacak. Daha işin başındayız.