Bir yarıştır sürüyor basında, köşe kapmaca. TV de varsan varsın, yoksan sıfırsın. Gazete’de, TV de “çıkmak”. Genel düzeye bakınca da bu aslında bir kısmı için “çıkmak” değil belki de “inmek”.
Parlak gazeteler ve TV sermaye odakları tarafından yönetiliyor. Bunlar beylik ve gerçek saptamalar. Daha epey süre de ülkemizde gazete’de, TV de çıkana itibar sürecek. “Çıkan” her ne yazarsa yazsın, her ne söylerse söylesin.
Ama tabii bir de internet var. Giderek gücü ortaya çıkıyor. Kim ne okuyacak, nasıl okuyacak? Ayni gerçek yaşamda olduğu gibi tavsiye ile okunacak. Gerçek pabuçlarını giyene kadar da yüzeysellik, sıkça saptırma dünyayı dolaşmış olacak.
İnternette şu anki durum: bir safta isen karşı safa karşı eline ne geçerse çevrene yayıyorsun. Baygınlık verecek kadar. Bir teknik konuya odaklanmış eposta odakları azınlıkta. Politika, laf sokuşturma, illa satır arasında olsa bile gruplarda. Sınıf veya okul eposta grupları bile bir süre sonra farklı düşünene katlanamıyor. Gruptan atılmalar falan oluyor. Mutlakiyetçi zihniyetimiz süreç içinde değişecek.
Yabancı ismi olana gavur ve casus yaklaşımı artık yavaştan geride kalıyor. Somut derdinde olan insanın soyutu dinleme ve anlama çabası yaşam içinde bir süreç. Bertrand Russel “Neden Hristiyan değilim” diye bir yazı yazdı. Yaklaşık 90 yıl önce. Bizde benzer soyut yaklaşım hala çok az. Batı kanunları bize sadece bazı konularda uyuyor. Bazıları batıda bile ayol insancıllığı ile yapılmış, orada da yaptıkları kanunlardan tedirginler. İki örnek vereyim: eskiden karşılıksız çek yazan birkaç hafta için bile olsa hapse girerdi. Bu çekin güvenilir bir ödeme şekli olmasını sağlardı. Batıya uyum sağlandı. Çekin değeri neredeyse bitti. İkinci örnek ise yumruk tokat vs. atmak. Şu an serbest kalıyor, eğer bir Bakana yumruk atmadıysa. Halbuki şiddete başvuranın yani kavgayı başlatanın birkaç gün veya hafta sakinleşmesi şiddete sıfır tolerans ile yaklaşmamızı sağlar. Hep Batı’nın peşinden gitmemiz gerek değil bazen yol açıcı da olabiliriz. Başbakan’ın net Avrupa Topluluğu tavrını ferahlatıcı buluyorum.
Özgüvenimizin artması daha yıllar sürecek gibi. İnternette de kendi resmine bakma, tanışma (facebook) seviyesinden, çevreye bakma (okuma, faydalanma) sürecindeyiz. Almanya örneğin internet devriminde geri kaldı ve arayı kapatmak için binlerce Hindistanlı bilgisayarcıyı ülkelerine davette buldu. Şimdi sanki en azından basında ABD ile arayı kapatmış gibi.
Çabuk karar ve icraat
Çamlıca’ya cami yapılma fikri ve yapılış şekli beni rahatsız etmiyor. Bir faninin iz bırakma çabası olarak anlıyorum. Allah bu tür bir gösteriye prim verir mi, bilemem. Ama Bakan olmanın iki dudak arasında olması ve “atanmasını” TV den öğrenmesi ve Kanal İstanbul’un bu denli kamuoyuna açık araştırma ve fikirleşme olmadan yapılmasını kaygı verici buluyorum. Bakınız Kanallar vs. Küresel ısınma da çok soyut geliyor vatandaşlarımızın çoğuna hala.
İstanbul ve Ankara’dan birkaç konuyla ilgili olan eğitim görevlisi ile konuştum. Evet-Efendimci birkaç hoca’dan başkasına iktidarın danışma alışkanlığı zaten yokmuş. Tehlikeli. Bilhassa aykırı düşüncede olanla fikirleşmek gerek. Kanallar hakkında ve küresel ısınma hakkında düşünüyorum. Küresel ısınma algısı gündemden düştü gibi. Halbuki Sandy kasırgası görmek isteyene gösterdi küresel ısınmanın neler yapabileceğini.
Toplum sakinken anlamlı çalışmalar da yapılıyor. Ülkede güneş enerjisi ve rüzgardan faydalanma oranları artıyor. Kanallar konusuna tekrar değineceğim. Çünkü “yaptım, oldu” diye doğaya müdahale çok tehlikeli olabilir. O tür etkinlik çabukluğundan tedirginim.