Uzlaşma

Uzlaşma gereği hissedildiğinde uzlaşılıyor. Şu an  “Kürt meselesi”nde uzlaşı gündemde.

A)   Uzlaşmanın Uzlaşamamaktan daha az pahalı olduğu anlaşıldığında insanlar uzlaşabiliyor. Uzlaşma konusunda da  kararlılık ve saf tutmak gerekli.

B)   Dinlemeyi öğrenmek çaba gerektirir. Uzlaşma için para ve  çaba sarfetmek gerek.

C)   İlahi adalet Uzlaşmadır ve uzlaşmanın yolu uzlaşamamaktan geçer.

D)   Uzlaşmak her konuda ayni fikirde olmak değildir. Uzlaşmamak ve bir konuda  ayni fikirde olunmadığında anlaşmak ta beraber yaşamın bir parçasıdır, bazen ayni toplumda yaşayan farklı düşüncelerin yüzyıllarca beraber yaşamasına olanak tanır.

E)Arabulucu çeşitli açılardan olayı dile getirebilmek için faydalı sadece bölgesel değil her konuda arabulucu gerekli. Kişiler arasında arabulucu ayni yaştan olursa ayni lisanı paylaşma şansı artar. Günümüzde avukatlara arabuluculuk görevinin verilmesi saçma bir lobiciliğin dışavurumudur. Her aklıbaşında, her meslekten  insan arabulucu olur  ve olmalıdır da.  İki haftalık bir kursta psikologlar ve konu ile ilgilenen insanlar “arabuluculuk” sertifikası sahibi olabilirler.

2009 yılında yazdığım bir yazıyı tekrar yayınlamamda bir sakınca yok gibi geldi:

Uzaydan bir antropolog gelse ve türümüzü incelese bilhassa ülkemizde dört olaya epeyce hayret eder ve sayfalarca not tutardı.

Barış yani uzlaşma için karşılıklı saygı gerektiğinde herhalde hepimiz hemfikiriz. Acaba karşılıklı saygı var mı? diye düşünüyorum. Saygı göstermek ile alt etmek karıştırılıyor sanki, hâlbuki saygı olsa anlaşabileceğiz gibime geliyor.

Uzaylı gözüyle göze çarpan bazı olayları alt alta kısmen yorumsuz, bazen sorular sorarak not edelim:

1) Şehit ailelerinin barışa itirazı: Savaşa giderken davul zurna oğlunu gönderen aileler aniden barış (=uzlaşma) olacağı zaman sokaklara dökülüyorlar.

2) Birisine “Sayın” dendi veya denmedi bir mesele oluyor. Her insana saygı olunca bir katile (Mr. Mösyö veya Herr, anlamında Bay ve Bayan tek kelimede oturdu dilimizde. Bazı insana “bay” bazısına “sayın” diyerek iki sınıflı bir toplum mu (tekrar) yaratacağız?) Sayın diyerek de bireye olan saygı gösterilemez mi? Aynı zamanda gereken mesafe de korunamaz mı? Adam pedofil olur ama iyi bir yönetmen olabilir, katil olur ama iyi bir ressam. Asılmasına karar verilebilir ama “Sayın”demenin zararı ne?

3) Silahlı kuvvetlerinin içindeki bir yapı, el altında ticaniler tutup bunlarla insan öldürmeleri için planlar yapabiliyorsa ve muazzaflar memleketin seçimle gelen iktidarını alaşağı etmek için plan yaparsa ve bu kısmen doğal karşılanırsa, Sağcısı solcusu bunun bir daha olmaması için el ele vermezse güdülmeye layık konumdan nasıl çıkılacak?

Sonra gene “Halk plajlara akın etti vatandaş denize giremiyor” (F.K.Gökay) mantığı ile (ayni zihniyetin ürünü ve daha tanınmışı “Bu memlekete komünizm gelecekse biz getiririz”) emekli Generaller bu ticanilere karşı mitingler düzenlenmesinde yardımcı olurlarsa ve bu şeriat tehlikesine karşı görev olarak algılanırsa.

4) Arapça veya Türkçe ezan sıkça gündeme gelir ise: Yüzde 90 veya 95’i Müslüman denilen ülkemizde din devlet memurlarının tekelinde. En fazla % 60’ı ilgilendiren camiler için herkes istese de istemese de para ödüyor ve Sünni bir İslam günde beş kez hoparlörlerle namaza davet ederken ve örneğin bir grup dinsizin aynı ses boyutunda kendi inancını yüceltmesi düşünülemez bir saygısızlık, hatta provokasyon addedilmez mi? Nasıl derler; eceli gelen it vs? Baskı var mı yok mu elinizi kalbinize koyun düşünün!

3. ve 4 maddeler hakkında ek bilgi: Bugün ne gerek? Daha adilane dağılım ve şeffaflık. Daha az kamu giderleri.

2008 bütçesi 218 milyar TL. Milli Savunma bütçesi 13,3 milyar, Diyanet bütçesi 2 milyar, 56 milyar TL. borç faizi. Maliye Bakanlığı bütçesi içinde yer alan 33.8 milyarlık personel giderlerinin yarısından fazlası Milli Savunmaya ve Diyanete ait.

Hele hele bir zamanlar Japonya ile aynı kişi başı gayrisafi milli gelir sahibi iken Japonya\’nın savunma ve dini harcamalarının azlığı düşünülünce ve bizim sırtımızda 2 tabu ile nereye geldiğimiz düşünülünce durum biraz daha anlaşılır hale gelmiyor mu? En azından fikirlerimizi nisbeten serbestçe paylaşabildiğimiz bir ortamda yaşıyoruz ki, bu da umut için başlıca neden. Oluyor bir şeyler ferah olun daha da olacak.

Ordu artık diğer birimler gibi sınırları korumak vs ile uğraşacak ve ordunun başındakiler artık “bu ülke benden sorulur” diyemeyecekler bu kafeslemeden sonra. İmralı’ya zaten misafir aranıyor, gazeteler oraya 2 milyon TL yatırım yapıldığını yazıyorlar. Merak etmesin hiç kimse, laiklik konusunu koruyacak yeteri kadar insan var bu ülkede!

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *