Dünyada üst %5 sonra üst %20 şimdi belki de %50 nin bilinci ile yönetilme sürecindeyiz.
Gauss kardeşimizin çan eğrisi ile bakarsanız dünyada seçimler olduğundan beri daha ziyade üst % 10 eğitimde ve refahta olanlar ve halk ile iletişim kurabilenler seçilenler olmuşlardı.
Üst ve alt yüzde olarak katiyetle daha iyi veya kötüyü kastetmediğimi Dünya ve Dünyalar yazımı okuyanlar umarım içselleştirmişlerdir.
Üst yüzdelerde farklı iletişim formları vardır, alt yüzdelerde farklı, gene iyi veya kötü yaftalarını yapıştırmadan.
Farklı kesimlerde tüm dünyada her öge vardır. Batı dünyasında daha ziyade bireysellik ön plandadır. Bireyin kilosundan tutun, lisana hakimiyeti, aldığı belgeler yapabildiği işler, uzmanlık alanları hep iletişimde tartılır. Art niyetli olmama bir kıstas değildir çünkü her insandan bilinçli veya bilinçsiz art niyet beklenir. Meritokrasi yani çıkar ön plana geçmiştir.
Doğuda ise daha ziyade “samimiyet, art niyetli olup olmama” ve halka yönelmesi daha bir ön plandadır. Bireysellikten ziyade çünkü birey olmaktan ziyade sempati iyi anlaşma ön plandadır. Meritokrasiden ziyade benden yana veya bizden yaftası daha önemlidir. Çıkarcı olmak neredeyse negatiftir. \”Gönülden\” bağlılık daha bir önplandadır.
Doğal olarak bu unsurlardan hepsi hem doğuda hem batıda vardır ve benden veya benden değil temel bilinç ögesi olarak doğu ve batı arasında olduğu gibi her ülke veya farklı iklim şartlarında yaşayanlar arsında bile vardır. Zaten inancıma göre bilincimizin temelinde yatan da bu benden veya benden değil ayırımıdır.
Gençler ve yaşlılar arasında da bu benden ve benden değil ayrımı vardır.
Gençler doğaçlama olanı severler halbuki yaşlı doğaçlama beyin ameliyatı yapılmayacağını bilir. Hayaller ve istekler ne olursa olsun tek tek adımların nedenleriyle birlikte bilinçte yerleşmesi iyi niyet yanı sıra gerekir.
Aşağılanmaktan kimse hoşlanmaz. “Batı” da “bizi” epeyce “aşağıladı” genel kesimin bilmediği onlar kendi aralarında da birbirlerini aşağılarlar. Biz daha kendimize bakma sürecindeyiz.
Çok zengin olabilir ama batıda bizde de dışlanabilir, çok eğitimli olur ama gene dışlanabilir. “Halk” dediğimiz kendine yakın gördüğüne oy vermek ister ve burada bilimle yıkanmış veya bilmem ne diploması varmış veya yokmuş pek de fark etmez.
Şimdiye kadar şu veya bu şekilde üst yüzde onun süzgecinden geçenler seçiliyordu.
Artık demokraside pideleşme dönemindeyiz.
Bu tüm dünyada olan bir trend İtalya da bir Berlusconi ( bir an için İtalyan aydını olarak düşünün; onların gözünde Dante’nin dünyasında bir uçkur düşkünü)
Veya Rusya’daki “aydınlar” gözünde Putin ( Çaykovski’nin Tolstoy’un dünyasında Putin) veya ABD de Trump. Unutmamak gerek ki Henry Ford çok zengin olmasına rağmen ABD tarihi hakkında fikri olmadığı için epeyce bir süre ABD de \”seçkin basınca\” aşağılanmıştı.
Burada seçimde halk ile anlaşabilmek, donuk olmamak ve akabilmek önem kazanıyor. Hata yapınca özür dilemek falan gibi daha ileri düzey beceriler illa şart değil.
Çıta demokrasi sayesinde %10 lardan % 50 lere doğal olarak gelince, seçilenlerin eğitim ve görgüsü çerçevesinde yönetiliyor insanlar. Yani Trump Meksika ile aramızda bir duvar öreceğim derken beyaz seçmenin ( ki ABD de çoğunluk) hislerine hitabediyor ve kısmen globelleşen dünyada oluşan dışlanmışlık hissine. Yapıp yapmayacağı seçmeni pek de ilgilendirmiyor Ama Steinbeck veya Hemingway’in ülkesinde “aydınlar” analarına küfredilmiş gibi oluyorlar.
Ayni eğilimi Fransa\’da, Almanya’da sağ neredeyse ırkçı bir partinin (AfD) seçim zaferlerinde veya Britanya’daki Breksit seçiminde ayrılma taraftarlarının kazanmasında görüyoruz.
Ayni hissi ABD aydını Ronald Reagan’ın zaferinde de tatmıştı ama oradaki fark Reagan’ın parti tarafından bilinçli bir aday veya resim olarak konulmasındaydı. Trump Cumhuriyet partisindeki aleni redde rağmen kendisi karar verdi ve “Parti’yi” de ele geçirdi.
Bu pideleşme sürecinde ilgi çeken bambaşka bir olay daha var: tüm dünyada neredeyse eşzamanlı olması!
Zamanın ruhunun detaylarını, evet Erdoğan örneğine de değinerek önümüzdeki yazılarımda sizinle fikirleşmeye çalışacağım ama önce şu eşzamanlı olmanın farklılığının altını çizmek için enflasyon örneğini vereyim.
Para basmak kolay ve güzel önce Almanya’da 1920’ lerde sonra ABD de 1930’ larda ve çok sonra halk ve yöneticiler İtalya’da enflasyonun bir bela olduğunu kavradılar bizde ise olayın kavranıp çözülmesi AKP zamanına yani bu yüzyıla denk geldi.
Önümüzdeki hafta: Seçim nimetini pideleşerek kullanma