Habire yeni kelime uydurma şizofreninin bir dışavurumu ama kültürümüzde yeni kelimelere hiç mi ihtiyaç yok?
Yeni kelimeler kültürel evrimde ortaya çıkar örnekler: tv, telefon.
Selfie mi? Kendiye mi demeli, özçekim mi? Bu konu tartışılabilir, ben doğrusu teknik kökenli kelimelerin oldukları ve yaratıldıkları gibi kullanılmalarından yanayım, teknoloji birleştirir. Almanlar TV ye Fernseher (uzakgörür) telefona Fernsprecher (uzakkonuşur) diyerek başkalarını dışlamak isterken kendileri dışlandılar ve zaman içinde bu ülke teknoloji devi iken cüceleşme sürecine girdi.
Günlük yaşamda karşılaştığımız olgulara karşı hisleri, yani algımızı ifade eden kelimeler ise her yaygın konuşulan lisanda kendine özgü olsa, her kişi tarafından anlaşıldığından belki daha iyi olur diye düşünüyorum.
Gıybet mesela arkasından konuşma, çekiştirme veya dedikodu olarak çevriliyor. Kendi hakkında söylendiği zaman hoşlanmayacağını söyleme hatalı bir yorum. Ne yani doktorlar işşiz kalır yahu! Halbuki arkasından konuşma doğal, çekiştirme belki bir insanı daha iyi tanırken yapılan bir şey, dedikodu da. Gerçekleri kavramak için bir paylaşım olabilir bal gibi. Karaçalma veya kötüleme kelimeleri daha güzel tarif ediyorlar sanki olguyu.
Doyamayan Ego
Kendini gösterme arzusu için keşke lisanımızda reklamcı veya doymayan gibi tek kelimelik bir deyim olsa. O denli sık gördüğümüz bu olay aşağılık kompleksi ile yakın akrabadır, hırs ile hakkettiği yere gelmediğini düşünenlerde bolca görünür. Lafı döndürüp dolaştırıp kendine getirenin ve kendi egosu etrafında reklam mahiyetinde habire kendinden bahsedenin çizdiği tablodur. Öne çıkma, dirsek atma, fikir çalma ve kendi fikri gibi gösterme bunun semptomlarıdır.
Bu kırklı yaşlarında yarış içinde olanlarda daha bir anlaşılabilir. Ama altmışını geçmiş insanlarda da bu sıkça görünür. Bu yarışma güdüsünü frenleyememe sanki ayıplamak için bir neden ve karakter zayıflığının bir işareti . Altmışında veya yetmişinde her türlü dengeyi kaybetmiş şahsiyetlerin yalan da söyleyerek, abartarak, takdir edeceklerine öne çıkmaya çalışmaları kültürümüzde belirgin bir eksikliktir. Onun için de ödül veremiyoruz ve takdir edemiyoruz, batı ülkelerinde sık sık görüldüğü gibi. Bunu günlük yaşamda yapamadığımız için de belki takdir etme hissimizi tatmin için, sonunda rahatça güce de boyun eğerek insanları yüceltiyor da yüceltiyoruz. Şeyhleri uçuruyoruz ve abartıya kaçıyoruz. Hırs bizde daha ziyade menfidir halbuki ambisyon batıda olumlu. Azim ise kararlılık, hırsın dengede olanını tarif eden bir kelimeye ihtiyaç var. O olmadan bir şey olmuyor ve miskinliğe kapılıyoruz.
Bir insanın tutumlu olmasını olumlu olarak görmekte fayda var. Bu haslet aşırıya kaçınca cimrilik oluyor. Bireyin cimriliği kendine ve çevresine zarar verir boyuta gelirse de uzak durmakta fayda olabilir. Burada dikkat edilecek bir kıstas bu kişiye kendi beklentiniz veya hayaliniz doğrultusunda harcama yapmadı diye cimri damgasını vurup da, karaçalmamak.
Hristiyanların yedi ölümcül günahında kibir, açgözlülük (esasen cimriliğin başka bir yerden görünüşü) şehvet düşkünlüğü, kıskançlık, oburluk (açgözlülük ve cimriliğin başka açılardan görüntüsü) öfke ve miskinlik yani tembellik yedi başlık olarak toplanır. Tabii bu konularda fikirleşirken acaba kardinallerin ve papa’nın giysileri kibir başlığı altında görülemez mi diye de sormakta fayda olabilir. Denge ise hepsinin ilacı.
Mahmut bey merhaba ,dün Yunanca kursuna belediye Başkan’ı geldi ve Anaksagorasın heykelinin yapılıyor olduğunu söyledi acaba bilginiz varmıdır ?selam ve sevgiler
iPhone’umdan gönderildi
2 Kas 2016 tarihinde 09:24 saatinde, Mahmut Tolon şunları yazdı:
İlk kez duydum, sevindim!
Mahmutcum, teknolojik gelişmeyle ortaya çıkan kelimeleri kültürel gelişimle (edebiyat, müzik vs ile) ortaya çıkan kelşmelerden nasıl ayıracağız? Sevgiler. Ş.
2 Kasım 2016 Çarşamba tarihinde, Mahmut Tolon yazdı: