Osmanlının mirası üzerine 1932 de kurulan Suudi Krallığı Muhammed İbn Al Wahab’ın (1703-1792) müridleri.
1801 de Wahhabiler Kerbela ya saldırıp 5000 Şiiyi kadın çocuk demeden öldürmüşler. Bu da bir anlamda ikinci Kerbela olayı.
Wahhabiler din ile devletin bir arada olmasının şart olduğuna inanıyorlar. Eh, Suud kralı da bu inancın başı ve ona karşı gelen kafir. Böylelikle mutlak hakimiyet tarif edilmiş oluyor. Kral için güzel bir kurgu el hak! Dans yasak, kadınlara araba sürmek yasak vs. Bizden olmayana da ölüm mübah ki (katli vacip!) bu gruba tabii Şiiler ve Sufiler de dahil.
ABD İran’a karşı Suudlarla işbirliği yapınca bir ucu bize de sıçramadı mı? Din anlayışı sanki son on yıllarda anlamlı değişmedi mi? Batı bu sefer dümeni acaba başka bir istikamete doğru düzenlemeye mi kalktı?
Wahhabilik veya Wahhabizm in mutlakçı kopyaları ise bunlara düşman olan Taliban, El Kaide ve sonra başında İslam Devleti. Mutlak hakim Suud Kralı yerine birinin başında örneğin Bin Ladin vardı, diğerinin de kendini Halife ilan eden bir adam.
Anadolu Allahtan çok istila gördüğünden bizler her bir şeyi sulandırıyoruz. O nedenle Wahhabizmdeki mutlakiyetçilik bize uymuyor. Ama genç bakanlar belki tüm resmi bilemeden evrimbilimi falan okutmama istikametinde beyanatlara kadar gidebiliyorlar. İş sade beyanda kalmıyor sonunda bölüm başkanları dekanlar vs tutumlarına ve beyanlarına göre seçiliyor veya seçilmiyorlar. Toplumlar bir kuş sürüsü misali rüzgara göre saf tutuyorlar.
Michael Lüders’in batı politikalarının Orta Doğu’ya etkilerini analiz eden Rüzgar Eken kitabını okuyunca insan 15 Temmuz olayına da daha derinlemesine bakabiliyor sanki ve Batı’nın ve burada aşikar olarak Pensilvenyanın nasıl daha “ılımlı” olarak şekillendiğini de görebiliyor. Çok kibirli olarak sürünün bir bu, bir diğer istikamette de gitmesini yargılamamak gerek. Bir zamanlar da Devrim deyip 1960 da olanın arkasından giden çok insan yok muydu veya 1980 anayasasına %90 evet oyu vererek? Dindeki reformu biz yapacağız ve birisi istiyor diye de değil kendimiz gerektiğini görünce. 15 Temmuzdan çıkartılacak en büyük ders bu değil mi?
Bu kitap Türkçe’ye çevrilecektir. İrak savaşını ve büyük petrol şirketlerinin rolünü daha fazla insanın görmesini sağlayacaktır. Suriye\’yi de daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Üç vakitte de daha fazla insan tarafından okunacaktır diye umuyorum. Türkiye’den sadece kenarda köşede bahsediyor yukardaki ve geçen yazımdaki paraleller benim sorgulamam.
Akıl tutulmalarından, tutula tutula kurtulacağız korkarım toplumlar için pek da fazla yol yok. Hele hele beyaz atlı prenslerin gelip de toplumları kurtaracağı rüyaları falan da pek gerçek değil. Kitapta bir cümleyi ilk kez okudum: Savaşta bilindiği gibi ilk ölen gerçek olur!