Geçenlerde İzmir Swiss otel’de Tesev’in güzel bir toplantısı vardı: “Sürdürülebilir İzmir”. 1994 yılında kurulan Tesev bir “think tank”, düşünce, beyin fırtınası sonunda akademik çalışma yanı sıra uygulanabilir modelleri devletin dikkatine sunan bir kuruluş.
Toplantı hakkında kısaca genel intibalar vebiraz da telgraf yazar gibi yapıcıkritik.
Sürdürülebilirlik önemli, el atılması da anlamlı oldu. Güzelkonuşmalar vardı. Basın’ın ilgisi çok da fazla olmadı, organizasyon epey iyi yapılmıştı.
Yapıcı kritik kısmına gelince: bu tür toplantılarda daha az para harcayarak (grassroots tabir edilen daha bir halka inen) daha fazla gençliğin katılması için bir Üniversite kampüsü, Urla’daki “Açık Kampüs” türü bir yer de seçilebilirdi.
Sürdürebilir olması için gelebilecek krizleri de öngörüp tedbir almak veya bunu planlamak gerekli tabii. Deniz seviyesinin önümüzdeki on yıllardan birinde iki metreye kadar yükselebileceği olasılığına hiç değinilmedi. İnsan yapımı küresel ısınma neticesinde zaten ülkedeki demografinin hareketi ve istikameti ile önümüzdeki on yıl içinde sehrin 7 milyon nüfusa varması muhtemel. İzmir’in eğer bir on yıl sonra da deniz seviyesi artarsa anlamlı bir çok bölgesi sular altında kalacak. Bu nüfusun yaklaşık yarısını daha yukardaki bölgelerde yerleştirmek gerekecek. Bunun planlanması şimdiden sakince yapılır ise ve böyle bir facia gerçekleşir ise daha planlı bir şekilde ve daha az maliyet ile çözüm üretilebilir. Ne yapılacağına şimdiden, yumurta kapıya dayanmadan karar verilir ise.
Priştina’lı zamanında bir proje sunmuştum Büyük Şehir Belediyesine: Karşıyaka ve Bornova sırtlarının yeşillendirilmesi. Yardımcısı bir Prof. Murat Bey ile görüşmüştüm. Sonra çeşitli temaslarım oldu ama genelde bir kısım arazi Belediyenin tasarrufunda daha çok arazi ise Milli Emlak’ta olduğu için bir kooperasyon zemini olmadığında bahis ile bu proje gerçekleşmedi (yeterince önemsenmedi?).
Önemsense idi Belediye Başkanı gidip yetkili merciin (önce Başbakan, şimdi Cumhurbaşkanı ) kapısında çadır kurar, gereken izinlerin alınmasını ve çalışmanın yapılmasını sağlar idi. İzmir çevresindeki tepelerde yeşillenme çalışması yapan bir grup oluşturulmuş olurdu ve bu grup da kolayca bu afet planını yapabilir idi. Şimdi Hazine arazilerinin ve Büyükşehir arazilerinin bir genel planda toplanması ve 2-3 milyonluk bir nüfusun ve bu arada şehir merkezi olan Alsancak ve Konak gibi merkezlerin nereye nasıl yerleştirileceği, yolların nasıl olacağı planlanabilir ve bu alanlar yeşil alan olarak tutulabilir. Bu tür bir planı hazırlamak “büyüklerimizin” görevi olmalı – değil mi?
Yazı sadece “bir paragraf mı?”
LikeLiked by 2 people