Badem Kırmak 11/12/2007

Badem kırmak ve birokrasi

Bürokrasiye bazı batılı düşünürler çalma fiilinden türettikleri kleptokrasi diyorlar. Düz çalmak olmasa da vakitten çalmak, kendi yerini garantiye almak için yokuş kısım amirliği anlamında. Hadi Uleengin de geçenlerde mediokrasi dedi. Liyakate, yani meritokrasiye geçiş: bekleyenin çorba içmesi değil, görevi hakkedenin alması çok önemli ve ülkemiz için gerekli  bir değişim.

Bundan 15 yıl önce bir badem bahçesi yaptım Akhisar’da. Bazıları o zaman Türkiye’deki en büyük bahçe dediler. Fidanların binlercesini  keçiler yedi, avukat, jandarma, savcı, hakim, yeter uğraştık. Şimdi GAPta 10-20  misli büyük bahçeler kurmuşlar, duyunca sevindim.    Sulaması zor, ilacını yetiştirmek zor. Yeşil kabuğunu soymak meşakkatli, kalın kabuğunu kırmak ta! ABD de Kaliforniya’da bundan 8-10 yıl evvel 5 milyon dolara biçerdöver boyunda bir badem soyma makinası görmüştüm. Köylü kafamla baktım bu hurda değeri belki yüzbin YTL edecek bol ışıklı makinayı anlamaya çalıştım.  Benim etim ne budum ne?  Ürettiğimin bin misli badem olacak ki öyle bir makinaya para harcayabileyim. “Molla kendini kolla” diye düşünerek, yok makina mühendisiymiş, yok sanatkar tornacıymış,  dolaştım. 1500 ytl harcadım, bir makina yaptırdım, para etmedi. 2 hasat  evvel bahçede yıllardır beraber çalıştığım Mehmet Bayındır’a  olursa sen çözeceksin bu işi dedim, ben biraz okuyup yazayım- heves bu ya sanki yazınca, bildiğimi sandığımı gençlere öğretmeye çabalayınca,  birşeyler olacak. Mehmet  benim harcadığımın üstüne yaktığı benzin dahil belki üçyüz YTL daha harcadı ve o Amerika’da gördüğüm makinanın paketlemesi hariç, herişini yapan bir makina sahibi olduk. Mehmet daha önce de hortum sarma makinası yaptı. İlkokul mevzunu,  kafasını kullanmasını öğrendi, ben olmasam yapamazdı, o olmasa ben okadar bademi toplayamam.. Oradaki üründe  her çapa yapanın hakkı var,  yani kısacası birbirimize ihtiyacımız var. Arada tabii İsraelliler de, Bulgarlar da  benzer makinaları yaptılar. 5000 ila 7000 YTL verene satıyorlar.

***

Ben çiftçiyim, üreticiyim kardeşim, öyle ticarete ney fazla aklım ermez. Ekonomi,  tam nedir anlayamadım. Ben çalışayım, biriktireyim, hoooop küt,  derkene bir en-fil mi en deve mi ne kur ayarlaması yapsınlar, elimdeki para gidiversin. Biraz da şüphelenmiyor değilim bu ekonomistlerin de bazı şeylere aklı ermediğinden!  Badem yetiştiricisi olarak badem soymak, kırmak  benim işim oldu  öyle gazoz kapağı açma makinası, TV seyretmek falan değil.

Amerikalı benim babamın oğlu değil, olsa da ben saftorik bir şekilde almaya kalksam o devasa makinayı  pazarlık falan, bana bir milyon dolara  satacak.Bomba da satar benzer fiyata. Ben babamın oğluna da güvenmem ana prensip: Molla kendini kolla. Benim canım çıksın, okadar insan biz badem yetiştirelim, çok daha verimli  topraklarda yaşayan Amerikalı hem de benim mazota verdiğim paranın yarısından az  vererek üretsin, getirip paketlenmiş bademi ülkemde  satsın!  Piyasa bulursa satar. “Ay ne kötüsün, beni komple yaptın” diye ağlamakla olmaz, tedbirli olmak gerek. Boş bulununca arkadan dolanır 3 puan alıverirler.  Ama bir inancımı paylaşayım çiftçi olarak : Tüm Tarım Bakanlığını bugün kapatsak, inanın işsiz kalan yüzbin memur dışında ziraatimiz ve üretimimizde   bir değişiklik olmaz. Üretim, belki de artar bile. Gaptaki tuzlanma, etrafa ve kendimize verdiğimiz zarar ortada. Bürokratların çoğu öfkeli ve küskün, bir bölüm statükoyu kabullenmiş, bir süre sonra farkına varmadan savunucusu oluyorlar.

***

Yurtdışına karşı kendi çıkarlarımızı korumak açısından ise, o maaş verdiğimiz (ama haklarından birtürlü memnun olamayan)  bürokratların % 10 u tarımda çok çok yeter . Çevre, tarım, ormancılık su, hepsi bir çatı altında toplanabilir konular! Hala tam kaldırılamayan memurin muhakemat (memurun üstün ırktan olduğunu belirten koruma kanunu) bizde geçerli. Kaliforniyalı badem yetiştiricileri fidanları korumak için tarlanın etrafına çit çekip, gene de koruyamadığımıza şaşırmışlardı: “sizde şerif, polis falan yok mu?” diye sormuşlardı.

***

Amerikalı meslektaşın mazota, benzine verdiğinin iki mislini vererek de olsa onunla rekabet etmeye uğraşıyoruz. Pekiyi soruyorum kendime: “neden benzine mazota çok para VERİYORUZ diye? Bu sorunun cevabı basit değil ve sadece Amerikalı Irak’ı istila etti  de değil. Makam arabalı bürokratlarımızdan ve devasa bakanlıklardan  da kısmen kaynaklanıyor diye düşünüyorum köylü kafamla. Bu paranın yarısı  vergi değil mi? Ben Amerikalının verdiği verginin çok daha fazlasını mazot alırken benzin alırken vermiyor muyum? Eh kardeş, gare akıllanıp konuşmamız gerek diye düşünüyorum. Silkinip kendimize gelmemiz gerek.  Dilim döndüğünce de yazıyorum aklıma gelenleri. Ben fikir teatisi ile anlaşmaya inanmışım. Hatalar yaparak ta olsa doğruyu merak edip aramak gerek. İfade özgürlüğü ise, olmazsa olmaz.  Bildiğim birşey var, zorbalıkla, süründürerek, hile hurda ile kafa bulandırılarak uzun süre bir yere varılmıyor. Gerçeklere sarılarak ve çalışarak, ikna ederek ancak.

***

Kuraklık ve küresel ısınma, nüfus ve pahalı enerji vatandaş olarak sorunumuz:  gelin o konuda çalışalım. Önce bürokrasiyi azaltalım sonra dünyada lider ülke olalım, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi konusunda. Sırtımızda bukadar bürokratik yük ile olmuyor. Inatçı ve iddiacı  bir türüz.  Kavgadan hepimiz zarar görürüyoruz… Birbirimizi ikna edelim, ortak akılda buluşalım, elimizde kurtulacak yeter bilgi de var. Şiddet’ten ne kadar uzak kalırsak o denli artacak yaşamda kalma şansımız. Gelin birbirimizi ikna edelim. Bu tabii bir kavgayla sorunu çözdüğünü sanmaktan daha zor ve çok çalışmak gerektiriyor ama başka yolumuz yok. Birbirimizi kabul edip, tartışalım. Ortak akıla yakınız ve insanlar çarpıtılmamış doğruları kolay anlarlar korkmayın!

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *