1964 yılında Charles Dotter ilk kez bir kadının daralan bacak atar damarını bir sonda veya stent ile açtı. Başarılı girişimden sonra bir çığır açıldı, atar damarın içine girip darlık olan yerde balonu şişirip darlığı genişletmek için radyolojik gözlemleme gerekiyordu. Narkoz olmadan, bu şekilde daha önce hayal bile edilemiyen girişimler yapılmaya başlandı.
1970 li yıllarda bu tedavi şekli yaygınlaştı. Almanya’da şimdiden daha genç bir dahiliye-nefroloji (böbrekbilim) asistanı idim. Şefimle birlikte Bonn Üniversitesine bağlı bir akademik hastanede nefrolojiden sorumlu olan iki hekimdik. Yani ayda 15 gün, ben daha genç olduğumdan bazen 20 gün çağrı nöbeti demekti bu. Türkiye’de tansiyona daha ziyade (kalpçiler) kardiyologlar, inmeden sonra nörologlar (sinirbilimciler) bakar, Almanya’da böbrekbilimciler.
1979 yılında 26/15 civarında tansiyonu olan bir hastanın tansiyon nedeni olarak böbrek arterinde darlık bulduk. Yöredeki ilk stent ile genişletmeyi yaptık. Hastanın tansiyonu inanılmaz bir şekilde iki dakika içinde normale (12/8) indi. Girişimi bitirdik ve son derece mutlu idik. On dakika kadar sonra kadıncağızın sağ tarafına inme inmesin mi? Hasta da, biz de perişan olduk. Sonradan anladık ki beyine giden atar damarda da hafif darlık varmış ve tansiyon normalleşince beyin iskemisi (oksijensizlik-kansızlık) yaşamış hastamız! Allah’tan bir hafta içinde inme belirtileri geriledi. Hastanın tansiyon sorunu da ilaçsız çözülmüştü.
KORONER ANJİYO
Geçen hafta Tepecik Devlet Hastanesinde kalbime Dr. İbrahim Susam stent takmak için bana koroner anjiyo yaptı. Bir hafta önce yapılan BT anjiyomda bir kalp damarımda % 80 bir darlık olduğu rapor edilmişti. Anlaşılan bulgu yanlış imiş, başka bir damar, belki bir yıl önce tıkanmış. Anjiyodan stentsiz çıktım.
Bu işlem için hekim tercihimden dolayı bir Devlet Hastanesini seçtim. Organizasyon çok iyi. Devletin Araştırma Hastaneleri ile Üniversite Hastaneleri arasında bilmen bir fark göremiyorum. Urla Devlet hastanesinde de 186 dan randevu alıp Dr Ayşe Uğur’a gidiyorum. Bu yazdığım övgü dolu kelimelere rağmen Sağlık Bakanlığının Üniversite hastanelerine el atma fikrine karşıyım. Hatta Sağlık Bakanlığının en büyük KİT haline gelmesi de diğer ülke örneklerinden bilindiği gibi uzun vadede çok iyi netice vermeyecek. Güçlü, (sağ sol alt üst) ideolojiden uzak, uzmanlık hakkını verme yetkisi olan Tabib Odalarına gereksinim var. Çok seslilik ve tolerans en önemli ve verimli yaklaşım uzun vadede.
SAĞLIKTA ÇOKSESLİLİK
Bizdeki üniversitelerde yurtdışı ile mukayese edilince en çok göze batan öge bizde fakültelerin dışardan gelen’e hala ürkek bakması. Kendi içinde kavrumak esas. Belki de en önemli atılması gereken adım Universitelerin başındaki Rektör’ün bir idareci olması ama ancak çok nadiren, istisnai hallerde memur bir bilim insanı olması. Devlet Üniversitelerinde de bir mütevelli heyeti olması lazım. Bir diğer öge ise nadiren profesöre, o da departman şefi ise hastane içinde muayenehane açma izni verilmesi. Diğer profesörlere titri üniversite dışında kullanma yetkisinin yurtdışında olduğu gibi, verilmemesi. ABD ve Almanya’da örneğin 5 yıllık Prof kadrosu var. Muayene açmak isteyen üniversitede titri bırakıp dışarda açıyor. Şimdi hekimler birbirleriyle dönüşümlü Ana Bilim Dalı Başkanı oluyorlar. Muayenelerde sanki uzmanlıktan daha öteymiş gibi akademik titr kullanılması bizde çok yaygın olan bir haksız rekabet ve kısmen aldatmaca. Eminim tabipler odası da ideolojilerden bıkınca bu konulara da etik açısından eğilecektir.Sabah Egeli 26.5.2012