Geçmiş Olsun, Ahmet İnam

İnam birkaç aydır tedavi görüyor, kendisine geçmiş olsun dileklerimi  sunmak isterim.  Telefonda  “En azından kalbim temiz diyordum kendi kendime, meğer değilmiş, mikrop varmış” dedi.

Son yazdıklarından birkaç alıntı:

Kalpten yatmaktayım. Kalbime mikrop girmiş. Hastanedeyim. Bakıyorum da Türkiye’de birçok insanın kalbinde ‘mikrop’ var. Demek ki kalbi mikroplu olanlar hastanede olduğuna göre Türkiye bir hastanedir. Bu akıl yürütmem eski bir mantık hocası olarak birçok öğrencimin beni topa tutmalarına yol açabilir. Ama göğsüm bütün bu top mermilerine açıktır.
Diyelim ki Türkiye bir hastanedir. Bütün ülkelere de birer hastaneymişler gibi bakabiliriz. Ama biz Türkiye denen hastanedeyiz. Bu hastane ilginç bir hastanedir. Herkes hem doktordur hem de hasta. Derdiniz mi var? Çare arayan, doktorunuz olmaya taliptir. O çare arayanın da kim bilir ne gibi çaresizlikleri vardır. Siz de onun kimi dertlerine çare arıyorsanız onun doktoru olabilirsiniz. Burada derdin tıp alanına giren dert olması gerekmiyor. Her türlü sıkıntı, çözümsüzlük, ıstırap, yoksulluk, kayıp, bizde bir hastalık olduğunu gösterir bu ülke hastanesinde.
Tıpla, hukukla, teknolojiyle, psikolojimizle, eğitimimizle ilgili sorunlara örneğin, işin uzmanlarının doktor olabildiği çözümler aranabilir.”

 

***
Soru: Türkiye nasıl bir hastanedir?  Doktorlar mı çoktur bu ülkede, hastalar mı? Şöyle hesaplanabilir: Tek bir insanı alalım, bu insan kaç ayrı derdi vardır ve kaç ayrı sıkıntının doktoru olmaya taliptir? Sürekli derdi olup da hiç kimsenin bir derdine doktor olamıyorsa, o bir tek insan kalabalık bir hastadır. Ne dersiniz böyle kalabalık hastalar çok mudur bu ülkede? (Kalabalık doktorların alnından öpüyorum!) Elbette elmayla armudu sayar gibi dertlerinizi kolay kolay sayamadığınız gibi kimlere doktor olduğunuzu da sayamazsınız. Farkında olmadan doktor olduğunuz insanların yanında hasta ettiğiniz insanlar da vardır elbette. İşte hasta ettiğiniz insanlara karşı mikropsunuzdur artık. Öyleyse hastanemizde en azından üç ayrı insan vardır: Hastalar,  doktorlar, mikroplar. Öyleyse temel bir ahlak sorusu: Kimlerin doktoruyum, kimlerin mikrobu? Başka bir soru: Ne kadar doktoruyuz kendimizin, ne kadar mikrobu?


***


“Doktorluk sadece dertlere deva olmakla değil, hayatın gelişmesi, serpilmesi için yeni buluşlar, keşifler yapmaktır da. Edison bir doktordu örneğin yaptığı buluşlarla. Bilimde, tıpta teknolojide, sanatın her alanında gerçekleştirilen yenilikler, araştırmalar, hakikati aramaya hayatını adayanlar bu dünyanın önemli doktorlarıdır.
”

“Yunus gibi söyleyelim: Sen hastalığın bilmezsin bu nice doktorluktur?

“Büyük Doktorlar Meclisi özerk olmalı. Halkın sağlığı için. Meclise karışan doktor adayları var. Topluluklar, çıkar grupları. Kendinden olanlara doktor olmaya çalışırken, olmayanlara mikrop olan kurtarıcılık iddiasında insanlar…”

 

Sağlık sistemini bambaşka bir bakış açısından anlatmış.

 

 

“Son zamanlarda ülkemizin manevi ortamı, anlam dünyası, belli kişilerin din odaklı anlayışı doğrultusunda ‘din’e doğru çekilmek isteniyor. Kimi zaman sayın lider bütün siyasi partililerin partilerinden ayrılıp Ak Parti’de birleşmesini öneriyor. Farklılıkları ile zenginliğini bulan demokrasi için bu tavır bile demokrasi nezaketine uymuyor. Tek partiyle demokrasi olmaz. Hele o partide demokrasi zaten yoksa.”

Başbakanı bu denli açık kınamasını keşke Erdoğan önemsese bu denli dingin bakma eğitimi almış bir insan üstteki gibi bir cümle sarfederse, Başbakan’ın, bundan elli yıl sonra, umduğundan bambaşka anılabileceğinden ciddi olarak endişe ederim.

Eleştiriyi eleştiriyor:

Eleştiri kendini de konu edebilirse eleştiridir. Eleştiriden ‘kuş çıkmaz’. ‘Tavşan çıkmaz’. Bir mucize değildir o, kendinden gelen bir olağanüstülüğü yoktur. Eleştiri terbiyesi diye bir şey var. Bir savaş ahlakı. Düşünme, araştırma, anlama, yorumlama ahlakı. Eleştiri hastalığından söz ediyorum, eleştire eleştire sağlıklı olanı arayalım diye…..İnsan.. eleştire eleştire yaşamalı, öyle de ölmeli.”

Benim benden- benden değil diye tabiatta tarif etmeye çalıştığımı o sosyalbilimler için tarif ediyor bence. Doğal olarak her eleştiride kendini gösterme çabası olabilir. Ama umuyorum her eleştiride “yeter söz milletindir” türünden bir zamanlar, askerde, bürokratlarda görülen sonra “Tüsiadlılar’da”, her daim uzun süre iktidarda kalanlarda  görülen, “birşey olacaksa biz yaparız” tutumunu kınayan, yani toplumsal  bir taraf ta olabilmeli.

Ahmet İnam’a acil şifalar dilerim. Bize gerekli bir hekim. Mahmut Tolon

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *