Hukuk kültürel evrimde toplumsal gereksinim ile cezaları belirleyen süreç olarak gelişti. İmkan oldukça rahatsız edeni saf dışı bırakmak için kullanıldı.
Milli Birlik Komitesi (MBK) 1960 darbesini yapanların elebaşları idi. Bir MBK üyesi ile 10 yıl kadar önce Bandırma İstanbul arasındaki hızlı feribotta karşılaşınca aşina simalar olarak selamlaşmıştık. Yanındaki yeri bana gösterince, gülümseyerek yanına oturmadım. Şaşırdı. Darbeciler o denli alkışlanmaya alışmışlardı! Bu zat yüzbaşı olarak MBK üyesi ve sonra TIR filosu sahibi olan emekli subaydı.
Geçen gün Habertürk’te Balçiçek İlter ve Bayar’ın torunu Emine Gürsoy’u izlerken bir açık oturumda bu MBK üyesi ile yan yana oturtulan Emine Hanım’ın durumu tecavüzcüsü ile yanyana oturtulması olarak adlandırıldı. Çok doğru bir yakıştırma. Bir süre sonra darbeci kalkıp gitmiş.
Babam Yassıada’ya tıkılanlardandı. Onyıllarca darbe şakşakcıları, ay darbe olsa da bu parti gitse diyenlerle, babası 1957 seçimlerinde DP den aday gösterilmediği için hala kin kusanlarla, yurtdışında yaşadıkları için şeriat geliyor diye bir korku içinde olanlarla, bir akrabası 27 Mayıs darbesi sonrası ikbale gelen veya darbeden sonra senatör seçilen veya o zaman genç gazeteci olan ve kağıt tahsis edilmediği için hala olayı sadece o açıdan görebilen dostlarımla empati yapmadan, nasıl dost olabilirdim? Kimse kendi geçmişi ve algıladığının, takılıp kaldığının ötesine mecbur edilemez.
27 Mayıs öncesinde bugün ile mukayese edince daha fazla devlet vardı Türkiye’de. Nasıl 14 Mayıs 1950 öncesinde daha da fazla devlet var idiyse. Basın yayın devletin kontrolündeydi. Şimdi değil. Teknoloji gelişti. Tarihte önemli olan, olayları o çağın normlarına göre değerlendirmek. Darbe bir toplumsal cinayettir, bir iğfaldir. Sonradan oturup kalkıp ama iğfal edilen de açık elbise giymişti, ruj sürmüştü diyerek olmaz! Bunda bir anlaşalım. Anlaşınca gerisi kolay.
Soğuk savaşçılar
Bazıları şahsi deneyimlerini aşabildiler. Bir kısmı ise soğuk savaşçı olarak kalacaklardır, belki giderek tecavüzcü şakşakçısı rollerini farkederek, belki de farketmeyerek. Kimseyi yeteneklerinden, görgülerinden, bilgilerinden öteye mecbur edemezsiniz. Ayrıca çokseslilik olmazsa olmaz bir öge.
Anadarbe 1960 ın en büyük tahribatlarından biri yargı sistemimize olan etkisiydi. Yassıada’dan sonra yargıya hakim olup kendilerinden sonra gelenleri belirlediler. İki eski Genelkurmay Başkanı yargılandı, biri Yassıada’da öldü. 20 yıl boyunca 27 Mayıs çetesinin yaptığı darbe (bazılarına göre hala ihtilal veya devrim) aleyhine yazmak yasaktı!(Tedbirler kanunu) 27 Mayısı bayram olarak kutladı bu ülke! Bazıları hala ” 27 Mayısı “ayıpladığını” yazıp düzgün ve uygar bir anayasa getirdiğini ekliyorlar. “Tecavüzcüyü ayıplıyorum ama doğrusu burnu ve gözleri çok güzeldi” der gibi. Evet tedbirler kanunu ve daimi senatörlüğü de getirmiştir 27 mayıs darbesi. O anayasayı hazırlayan “hukukçular” akıl vermişlerdi çetecilere “DPlileri yargılayın ve mahkum edin, yoksa meşruiyetiniz kalmaz” diyerek.
27 mayısı 12 Eylül’ü 28 Şubatı aşmak?
Bence Cemal Gürsel ve Kenan Evren’i Cumhurbaşkanları listesinden çıkartmalı, isimlerini devlet malından kaldırmalıyız. Manisa’da Celal Bayar Üniversitesi karşısında Evren Sanayi sitesi ismini görmekten rahatsızım. Magnesia Sanayi sitesi ismini öneririm. MBK dan yaşayanların doğal olarak yargılanmaları gerekir. Darbelerin başındakileri yargılayıp, önümüze bakma vaktimiz de geldi. Toplum mühendisliğinden, desinformasyondan, dolduruştan etkilenen her insanı yargılayacak olsak ülkede insan kalmaz. 12 Eylül, 27 Mayıs 28 Şubat seri bir şekilde şov olmadan yargılanmalı, bir daha benzer olayların olmasını önlemek üzere tarihe gömülmelidirler.
Pingback: Din ve Askeriye « Mahmut Tolon