Küçük Anlaşmazlıklar, Günlük Rende

 

 

Misafir : “Elinize sağlık Hanımefendi, yemek enfes olmuş. Perhizdeyim, ama üç tane yiyecekken beş tane köfte yedim”

Ev sahibesi “ Aman efendim teşekkür ederim. Afiyet olsun.  Beş değil, dokuz tane yediniz, ama beğendiğinize çok sevindim!”

***

Hep kendi tarafımızdan görebiliyoruz olayları.   Süpermarketlerde alışveriş arabasını alanların, işleri bitince bu arabaları gelişigüzel otoparkta bırakmalarına karşı önlem olarak bir sistem geliştirmişler. Ancak bir TL verince alışveriş arabasını zincire bağlandığı yerden alabiliyorsunuz. Tekrar zincire takınca da 1TL niz iade ediliyor.

Gerçek yaşamdan: bugün alışveriş arabasını tam zincire takacakken telaşlı bir hanım “ben alayım” dedi ve eline geçirdi. Ben “1 Tl “deyince de öylesine bir öfke patlaması yaşadı ki doğrusu kendimi bir an şempanze kafesinde gözlem yaparken tehdit edilen bir biyolog gibi hissettim.

Kadın “ Ne bir Tl si?” \”Alışveriş arabası kira merkezi mi işletiyorsun? Yaşından, boyundan utan!” Hışımla uzaklaştı. Doğrusu arkasından koşuşturmaya veya laf yetiştirmeye mecalim yoktu.

Allahtan bir kadındı, bir erkek ile bu tür olaylarda bıçaklanmalar falan bile okuyoruz.

 

Ya akşama kızgınlığını bir dostuna anlatırken fark eder , utanır. Ya da bilmiyordur, tekrar zincire takınca bir TL iade edildiğini.

Belki de hep böyle yaptığından o zincire takma olayını daha kavrayamamıştır.

 

Önce şaşırdım sonra gülümsedim. Yüz Tl, Bin TL lik bir olayda al sana bir hukuk davası veya saç saça baş başa bir kavga.

***

Her anlaşmada iki taraf var ve burada hak yerine adil olma gayreti ne yazık ki toplumda çok da gelişmiş değil. Onun için belirli görgü kuralları ile yıkanmış insanla iş yapma gayreti oluyor.

 

Ayşe Hür’ün Türkçe hakkında Radikalde yazdığını,  okuduktan sonra birkaç dosta yolladım: Birinden yanıt : “   Türkçe; “Ural / Altay Dilleri” kökenli, Farsça: “Hint /Avrupa Dilleri” kökenli, Arapça: “Hami / Sami Dilleri” kökenli (Bana gönderdiğin yazının yazarı, bu sınıflamayı bilmiyor, galiba); üçünün aşuresi, nasıl bir dil olur? “Osmanlıca” diye bir dilin olmadığı ortada. İlber Ortaylı Hoca’nın tabiri ile “Bürokrat Jargonu”..”

 

Diğerinden ise “ Böylesine güzel bir yazıyı yolladığın için teşekkür ederim, yoksa fark etmeyecektim!”

Hoşluk olarak ilave edeyim, bu eposta alış-verişinden bir gün sonra ikinci kişi telefonda  “Sana Ayşe Hür’ün güzel bir yazısını yolladım okudun mu?” diye bana soruverdi. Epostasını silmiş olsam bu milyar TL lik “öncelik hakkımı” belgeleyemeyeceğim ! Ki silmiştim ve belgeleyemedim.

 

Böylesine bir türüz ne yapalım? “Rende yapılan yerde yonga düşer” deyip gülümseyerek gerçeklerle yaşayalım.

***

Hepimizin başına benzer günlük olaylar geliyor ve çözüm hukukta değil bu çoksesliliği sindirmekte.

 

Hukuk pahalı, ABD de small claims court var, avukat olmadan, kendi başınıza da başvurabiliyorsunuz ve hakim hemen karar veriyor. Yirmi gün içinde itiraz hakkınız var. Genelde bürokratik masraf, kaybederseniz 100 dolar civarında. Bizim de hukukumuz bu tür bir son derece rahatlar bir hakim yanına 5 kişilik de bir Jüri konulur ve her emekli maaşı alan insana  ayda beş saat bila bedel jürilik görevi verilerek hem hukuk rahatlar hem de emeklilerin deneyiminden faydalanır. Haydin bu son paragrafı yazmamış olayım! “Kadılık sitemini önerdi!” diyen çıkarsa ne yapacağım?

 

 

 

2 thoughts on “Küçük Anlaşmazlıklar, Günlük Rende”

  1. Sevgili Hocam,

    Yazını büyük bir keyifle okudum, elbette “bana da verdiğin dersi” unutmam mümkün değil.

    “Öncelikle gönderdiğin yazı için teşekkür etmem”, sonra da “görüşlerimi yazmam” gerekirdi. “Öteki dostun”, bu konuda bana fark atmış, hem de çok haklı olarak.

    Eeeee, insan her yaşta “ders ve eğitim alabilen” bir canlı, bundan da keyif ve zevk almak gerekiyor; ben öyle yapıyorum. Hele de “dersi” senin gibi bir “evrim hocası” verirse.

    İzninle bu yazıyı gelecek hafta “WEB’e koymak istiyorum.”

    Sevgiler…Öcal Uluç

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *