Kıskançlık

 

 

Kıskançlık, yaşamda kalma dürtüsü yani netice itibariyle tüm cinsel tema ve güvenlik gereksinimi, acıkmak, susamak, kadar temel bir güdüdür. Kıskançlık hakkında eski kitaplar kıskanç olmayınız türünden şeyler yazar. Ortaçağda biraz daha bir dikkat edilmiş bu olaya. Ama orada da “günah” veya “kötüdür” anlamında.

 

Tevratta bile uyarısı vardır on emir arasında: “Komşunun evine, karısına, cariyesine, kölesine eşeğine.. tamah etmeyeceksin!”

 

Farkında olmadan tüm dünya edebiyatın temel taşlarından biridir kıskançlık. Yani aşk biri ise, kıskançlık da ikincisidir. Bunu piramitleri inşa ederken insanların yerçekiminin farkında olmasına ama net bir tarifinin bilinçlerimizde daha olmaması ile mukayese ediyorum. Christine Harris’e göre kıskançlık suç anında yapılan ve tartışmada öfke cinayeti yanı sıra en büyük cinayet nedeni. Sorulması gereken soru da acaba: öfke zaten kıskançlıktan kaynaklanan bir his mi?

 

 

 

 

İmrenmek, gıpta etmek, takdir ederek özenmek gibi düzlemleri vardır kıskançlığın, ve bu dürtü beşeri gelişmenin ana motorlarından biridir. Biraz yazılanlar araştırılınca kıskançlığın “doğuştan olmayan ve sonradan edinilen” bir öge olduğu kadar saçma sapan fikirler bile bulmak mümkündür.

 

Gelişmesi, süslenmesi ve nefrete varan hastalık haline gelmesi doğal olarak sonradan edinilendir ama temel öge hayvanlarda bile gözlemlenebilir. Her köpek veya tavuk sahibi de kolayca bu gözlemi kendisi yapabilir.

 

Rekabetin temelindedir kıskançlık. Bu konuda birkaç yıldır düşündükten sonra bu satırları yazarken hala hayretler içindeyim bu önemli temel dürtünün bu denli az araştırılmış olmasına. Kıskançlığın bu denli bilimsel üretim merkezinde olmaması bu yazıyı yazarken danıştığım Umur Daybelge’nin dediği gibi: “Belki de, bu kelime ağzımızdan çıktığı anda, etraf içimizdeki fırtınaları farkeder diye korktuğumuzdandır!

 

 

Daha yapıcı önsafhaları: özenmek, imrenmek, gıpta etmek   olumlu ve proaktif hisler iken, kıskançlık boyutu sadece cinsel boyutta değildir. Kültürel boyutta, ticari rekabette de kıskançlık vardır.

 

Örneğin şu an bizi meşgul eden İslami terör denilen olay ve insanların kendilerini canlı olarak patlatmaları bile kıskançlığın bir türevidir. Daha da temele inersek farklı mezhepler dinler, felsefe okulları bu dürtünün dışavurumlarıdır.

 

Dürtünün imrenmek , gıpta etmenin yapıcı boyutundan yıkıcı ve köreltici, tevekkülden, kabullenmeden uzak bir negatife dönüşmesi ise doğal olarak kısır döngü, nefret, kin veya kısaca hastalık halini almasıdır.

Bilincin tanımında – en azından benim yapmaya çalıştığım şeklinde bir gün, bu dönüşümün ve genlerimizdeki kayıtın metni bile çözülebilecektir diye umuyorum. Sadece kimyasal olarak değil hastalık haline dönüşen kıskançlığın, konuyu anladıkça zamanla konuşarak da, dua ile veya yoga, namaz ve spor ile kısmen tedavisi mümkün olacaktır.

 

Bu satırları yazarken epeyce de eğlendiğimi itiraf etmem gerek. 30-40 veya 300 – 400 okurum bu satırları okuyacaklar ve sonra belki onlarla yıl, belki sonsuza dek uzanan bir uyku bu düşüncelerin üstüne kapanacak. Belki bu denli göbekten yazmama kızan kuyruğuna bastığımı düşünen bir memur bilim insanı çıkıp, nasıl demeli kıskançlığını dile getiren birkaç şey yazabilir ama nerde? Nerede o yürek veya nerede o özlemini duyduğumuz dingin bilgi ve merak. Belki neden bahsettiğimi tam anlamayan   diurez yarışını andıran birkaç satır tepki gelebilir. Takdir ihtimali de az. Okumaya devam eden okurlarım zaten takdirin en alası ve ta kendisi. Yok, uyku herhalde bu satırların daha bir süre fıtratlarında. Felsefeyi, bilimi, kültürleri yönlendiren temel bir güdü olarak algılıyorum kıskançlığı. Ben en iyisi okur sayım azalmadan gene arada az anladığım politika hakkında yazayım, o konuda farklı düşünceler en azından gayet renkli olarak tepkiler oluşturuyor.

 

 

 

 

 

 

4 thoughts on “Kıskançlık”

  1. egoizm, kıskançlık ve haklı çıkma dürtülerinden kendimizi uzak tutmamız gerekir düşüncesindeyim. bu da zaman alıyor (ya da yaşlanınca kolaylaşıyor) ama bu iyiliği en azından kendimize yapmalıyız. bir nevi arınmak gibi:)

  2. Somut,verimli,yapıcı veriler ile keyifli bir yazı..
    Tam da sizden beklenilen…
    Politika mümkünse hiç olmasın.
    Gençlerin ve benim gibi her an öğrenme isteği olan yaş almışlara faydalı.
    “Kıskançlık” kavramı sündürüp,çekiştirilerek her türlü yoruma açık hale gelebilecek bir olgu.
    Ayrıntılı düşünmeye kapı açacak nice yazılar dileği ile.Saygılarımla..

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *