Deniz Suyu ile Karasu Yolları

Karaburun Kanalı mı, yoksa Seferihisar Urla Kanalı mı diye yıllar önce yazmıştım.

Akdeniz Karadeniz Kanalı mı, yoksa Karadeniz İstanbul Kanalları mı? 2011 tarihli yazıdan bir alıntı:

 

“Bundan 9 yıl önce küresel ısınma ve Türkiye\’nin giderek su fakiri bir ülke olması aşikar bir hale geldiğinde Akdeniz-Karadeniz kanalını önermiştim.  200-300 metrelik bir kanal ve içinde belki yüzlerce kilit ile hem su alışverişinden enerji üretilebilir hem de arada yapılacak göletler vasıtası ile de ılıman iklimin ülkenin çok daha geniş bir alanında hakim olması sağlanır ve tarıma havadaki nem de anlamlı etki ettiğinden ılıman iklimi Anadolu içine taşıyabilirdi.  Berlin Üniversitesinden  Prof Asaf Pekdeğer   ve İstanbul Üniversitesinden Prof Mahir Vardar kardeşim projenin (hernekadar dünyanın gelişimi sürecinde bugün Karadeniz ve Akdeniz olan denizler arasında çok sayıda göl var idiyse de) bugünkü imkanlarla yapılabilir olmadığını, finanse edilemeyeceğini söylemişlerdi. Ben hala yeter bilimsel  çalışma yapılmadığı kanaatindeyim ve kilitlerde anlamlı hidroelektrik santral potansiyelinin olabileceği kanısındayım.

 

 

 

Karaburun kanalında olumlu genel yaklaşıma rağmen bir mantık görmek için zorlandım: kaç gemi geçiyor ki, bir karlılık oranı yakalanabilsin. Bioçeşitlilik, kısa dönem körfez temizlenmesi için de bir fark yaratmaz. Urla Kanalı ise yaratır ve tüm Çeşme Karaburun yarımadaları dolaşılmayacağından İzmir limanına olan yolu kısaltır. Seferihisar Otoyol kavşağı veya İçmeler yöresinde yapılması tartışılabilir.

 

Büyük İskender tarafından ilk düşünüldüğü söylenen bu proje kısa dönem İzmir körfezi temizlenmesinde anlamlı katkı sağlayabilir. Uzun vade için denizlere yaklaşımımızı kökten gözden geçirmemiz gerekecektir, çünkü sadece Ege değil tüm Akdeniz tehdit altındadır. Yani çöp ve atıklarımız daha geniş alanlara yaymak çözüm değildir ve bu geniş alan olarak algıladığımız da sınırlı!

 

 

“Urla-Sferihisar Kanalının Seferihisar Otoyol kavşağı civarında yapılması hafriyatı muhtemelen anlamlı azaltabilecektir ve çıkan verimli toprak tarımda kullanılacak şekilde  planlanabilir. Çok katlı İzmir imarı ile iki katlı Yarımada imarı arasında anlamlı bir yapay çizgi oluşturabilir. İçmeler yöresinde yapılması ile Kanalın boyunu kısaltır ama İzmir\’in buraya kadar genişlemesi demek olur. Yöreye ekonomik bir canlılık getireceği ise bence kesin.

 

 

Kanal İstanbul\’a gelince: en dar yerinde 700 metre olan bir doğal ve bedava deniz yolu varken 200-300 metrelik yapay bir yol yapılması biraz zorlama olarak görülebilir.  Karadeniz ve Marmara arasındaki tuz farkı binlerle yıldır süren bir dengedir bu dengeye su kilidi olmadan akarsu cinsinde bir kanal ile müdahele etmenin neticesini öngörmek zordur. Bu konularda çok sayıda doktora tezi seviyesinde çalışmalar, Kongreler yapılması ve çok yoğun bir çalışma süreci sonunda 3-5-7 yıllık değerlendimeler yapılmadan iş makinalarının işe başlamaları doğal dengeleri öngöremiyeceğimiz şekilde zedeleyebilir.

 

 

Çıkacak her kamyon hafriyatın nerede verimli  kullanılacağı tartışılmalı, planlanılmalıdır.  Daha biz yaz aylarında kuruyan göletlerin dibindeki verimli toprağı tarlalarımıza taşıyamazken ve ayni zamanda göletlerimizi bir dahaki yağmurlu sezonlara bakımlı derin bir şekilde hazırlayamazken bu tür büyük projeler bundan 20-30 yıl sonra vatana hiyanet türünden çağrışımlar yapan ucubelere dönüşebilirler.”

 

 

 

Yapanların isimlerini tarihe altın harflerle yazması planlanan bu dev projeler Tenesse Valley Project gibi sonunda kimin başlattığı anımsanmayan  türümüzün aptallığı, kibir ve izansızlığını tarihte gösteren dev ayıplar olabilirler.

 

Tatlı su giderek azalan bir temel ihtiyaç. Deniz suyunun tuzdan arınması kısmen giderek ucuzlayan enerji ile mümkün olacak ama ciddi bir şekilde tartışılması gereken bir başka yaklaşım da Kuzey Güney kanalı ödenemeyecek bir finansman geretiriyorsa Gediz ve Büyük Menderesin tatlı suyunu kanalize edip kullanmanın ve dere yataklarının açılarak denizin Anadolu’nun bu yol ile içine girmesini sağlamak olabilir. Bu yataklar su yolu olarak ulaşım için kullanılabilir, nem karanın içine gireeceği için bu yataklarda devamlı tuzlu su bulunması bile iklimi anlamlı bir şekilde değiştirecektir. Madem dere yataklarına beton dökme gibi bir kötü alışkanlığımız var bunu tersine çevirip deniz suyu ile kullanılabilir su yolu haline gelmesini tartışmalıyız. Tatlı sı taşıyan dereyi betonlamak tabii çevre açısında bir katliam. Tatlı suyun yeraltı suyuna karışmasını önlüyor ve direkt denize akmasını sağlıyor.

 

Belki ayni fikir zaten tatlısuyu neredeyse tamamen Ankara tarafından kullanımakta olan Kızılırmak için de çalışılmalı kanaatimce. Su yolu zaten neredeyse her zaman kara yolundan daha ekonomik ce çevre dostu.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *