“Otuzdan yaşlı olana güvenme” derlerdi gençler Almanya’da 60 lı yıllarda. Gözlemci olduğum o süreçte otuza epey yol vardı daha.
“Kızıl” Rudi sistemin içine girerek süreçte ve zamanla “islahın” başarılı olacağını söylüyordu. Yeşiller partisi o şekilde doğdu.
Sonra İstanbul’da Büyük Kulübe “ Jurassic park” denildirdi 90 lı yıllarda. Otuzu geçmiştik, kırklarlı yıllardaydık.
Yassıada kararlarının resmen yok hükmünde sayılmasından sonra eski “yassıadalılar” birkaç grupta bir araya gelme çabası gösterdiler ve sonunda yüz küsur kişi Mehmet Mircan Fırat, Acun, Erkmen ve Seven’in gayretleri ile bir sanal grupta toplandılar. Yassıada ve Kayseri anıları şah damarı kadar yakın!
Şimdi “yassıadalıgiller” whatsapp grubunda orada “yatanların” çocukları arasında 70 in altında olan az. Birkaç torun var, o sayede demografik ortalama daha güncel oluyor. Ama herhalde ortalama 90 lı yılların Büyük kulübünden çok farklı değil.
Kardeşler arasındaki farklı politik görüşler, mizaç farkları ayni her ailede olduğu gibi.
Her birey kendi kozasında. Atatürk, Din, AKP konuları açılınca yelpazenin her kesimi mevcut ve her birey sonsuza kadar (kendi kozasının penceresinin izin verdiği ölçüde) haklı.
Bir komisyon o süreçte alınamayan maaşlar vs konusunda ödenecek tazminatın mertebesini belirleyecek. Kesinlikle tazminat istemeyenler var. İsteyenler var.
Yassıada’nın bu günkü halini beğenen ve beğenmeyenler var. AKP ye toz kondurmayan ve her şeyi kondurmak isteyenler var. O acıların biraya getirdiği bir topluluk. İnsan 40 yıldır görmediği çocukluk arkadaşları ile buluşuyor.
Hissedilenler, paylaşılanlar artık bugünkü toplumun demografik olarak büyük bir kısmı için fazla bir şey ifade etmiyor. Sonra kaza ile “Yassıada kararları” konusunda örneğin “ekşi sözlükte” yazılanların bir kısmını okuyorsunuz, tüyleriniz diken diken oluyor. İmkan bulsalar mezarlarından insanları çıkartıp asmaya hazır soğuk savaşçıların zihniyeti satırlarda! Bu kadar cehalete isyan ediyor insan.
Sanki bizim nesiller doğaya kavuşmadan bu kin ve kavga bitmeyecek. Darbelerin anasının yok hükmünde sayılması büyük bir adım. Umarım Sivas Kabakayazı kampında “misafir” edilen 485 kişi için de şeklen de olsa bir tazminat, bir takdir öngörülür ki bunların 55 kadarı kamp sonunda yok oldu yani “faili meçhul”! Ve sonra 1971 mağdurları için de. 12 Eylül 1980 darbesi mağdurlarına da benzer bir karar çıkar.
27 Mayısı “kansız devrim” vs diyerek yaklaşık 20 yıl bayram ilan etmişlerdi! Sanıyorum bir darbenin önlenmesi de bayram olmaktan çıkar zamanla. Birisini yenmek, yok etmenin kutlanması yerine zamanla Parlamentonun açılışı, Cumhuriyetin kuruluşu gibi olumlu adımları kutlarız.
Dış mihrak gayretleri hep olacaktır. Her yerde her zaman oluyor da. ABD seçimlerine Rus internet trollerinin müdahelesine de hep beraber şahit olmadık mı? Buna karşı en büyük ilaç iktidar sahiplerinin adaleti ve hakkaniyeti el üstünde tutmaları. Saklanacak bir şey yapmamaları ve dolayısı ile rejime taraftar olan demokrasiyi en iyi rejim olarak görenlerin sayısının yüksek olması ve uyanık olmak. Benimsemek gerek ki, islah etme çabası ve şevki olsun. Yoksa “altta kalanın canı çıksın” stratejisi ile işler korkarım çıkmaza giriyor.
Bu darbelerin ekonomik etkisi ülke için felaket oldu. 1960 lı yılları anlamak isteyenler The Trial of Chicago 7 filmini izlesinler. Halktan gelen Vietnam karşıtı bir dipdalga, Batı’da bazı şeyleri değiştirdi. Bizde tepeden gelen dış mihraklı bir dalga oldu. Yani tam tersi. Batı sosyolojisini okuyup bizdeki politik partileri ve sağ ve sol kavramlarını anlamak isteyenler için zihin açıcı olur.
Bu gun yazinizi okudum . Tesaduf dun aksam seyrettim Chicago 7 i.
DP devrinin tarafsiz kalenler tarafindan anlatilmasi, 27 MAyis in akademik olarak incelenmesi ve grubun buna katgisi olsa keske