Alamanca ve Lisanların Evrimi 2/20/2008

Bazı kelimelerin başka bir lisanda eşdeğeri yok. Bu o hislerin diğer lisanda olmadığı demek  değil. Ama o kelimenin bir kısayol oluşturması ve kültürel olarak daha kolay anlaşarak bazı hislerin daha da güçlenmesi neticesi olduğunu da saptamak gerek. Tabirler de lisanlara özgü, bir lisan diğerinden beğendiğini almakta serbest.

Bizdeki balık baştan kokar örneğin Almancaya yerleşti bile. Çok şeyi tarif eden bir cümle.

Ayni şekilde İt ürür kervan yürür de Almanca’ya yerleşti.

Gönül kelimesinin tam karşılığının İngilizce ve Almanca da olmadığından yakınıyordum ki gördüm Ahmet İnam o noktaya benden önce varmış.  Perihan Mağden’in  yazılarındaki bazı nüansları ( alın bizde yerleşmiş  bir yabancı kelime daha: nüans! ) İngilizce bilmeden tam anlamak  mümkün değil. Multilingual yani çok lisanlı akıl kesinlikle benzer bir özgeçmiş gösteriyor; Özetle anlamlı bir süre bu insanlara aptal muamelesi yapılıyor ve kişiliklerinde çoğu zaman o çocukluklarındaki sinme veya sindirilmeden izler kalıyor. Bu da daha bir arka plandan yazılanın veya konuşulanın anlanabilmesi gibi bir avantajı da beraberinde getirmiyor değil.

Somuta geleyim fazla soyut belki gaz yapar diye korkarak. Almanca’dan bazı terimlerin de Türkçe’de yerleşmesini bir zenginlik olarak görüyorum:

Örnek Schadenfreude (şadenfroyde)  başkasının zararından  sevinç duymak İngilizce’de de Türkçe’de de tam yok. Bu his tabii ki sade Almanlara has değil ve hepimiz aşınayız bu hisse ama özel kelimesi Almanca ‘a var. Bizde buna en yakın kelimeler: Oh olsun!

Rende yapılan yerde yonga düşer lafı da çok büyük bir zenginlik olduğu gibi yerleşmesi bazı fikirleri paylaşmada büyük kolaylık. Veya  İnsanın  iradesi  cennetidir.

Ağaçlardan ormanı  görememe tabiri bizde yerleşti bile. Hadi hazır havaya girmişken eski bir tabirden esinlenerek yeni bir tabir de ya tutarsa deyip ben önereyim:  Korkunun sevgiye faydası yok!

Lisanların evrimi

Türkçe bilim lisanı mı değil mi diye düşünenler varmış. Cevap ise  basit: her lisan evrensel lisanın bir parçası ve gayet tabii bilim lisanı. Tabu kelimesi örneğin  (kutsal yasak anlamında) 1777 de  Polenezya’daki Tonga adasından  James Cook tarafından alınıp dünya lisanlarına kazandırılmış.

İşi yapan kelimeyi yaratır ve kimin kimden aldığı çok ta önemli değil tüm kelimeler insanlığın ortak hazinesi. Fazla kompleks ile illa herşeyi Türkçeleştirmeye çalışarak kimsenin anlamayacağı yeni kelimeleri masa başında üretmek yerine yeni bilimlerdeki yeni kelimeleri kısmen olduğu gibi almak sorun değil çözüm getirir. Radyo ve televizyonda olduğu gibi. Yoksa Selçuk Erezin Milli Fizik Milli Kimya kitabında yazdığı tür bir duruma düşmemiz işten değil.

Babildeki lisan karmaşası ile eski  hikayelerde veya mitolojilerde  doğruyu aramaya gerek yok. Evrim bize lisanların insanlar arasında nasıl geliştiğini yeterince açık bir şekilde gösteriyor eğer tabii biraz okuyup tarihöncesindeki buzul çağlarında hemcinslerimizin nasıl geliştiğini ve ayrıldıklarını idrak edebilecek kadar dingin bir şekilde bakmayı başarabilenlere. Lisanda tabii mimesis var mutasyonlar değil mekanizma olarak.

Gözünüzün önüne getirin:  tarih öncesinde bir kabile büyümüş ve bölünmüş bir bölüm dağda yaşamaya başlamış ve bir bölüm ovada kalmış. Temas azalmış, ayrı lisanlar oluşmuş ve ayrı kültürler ve inanç sistemleri. Bu gelişimi 10 veya 20 yıl olarak değil de birkaç 1000 yıl olarak düşünün, buzçağını düşleyin! Bu ayni kabilenin insanları nekadar farklı olacaklar değil mi? Lisanları farklı, alışkanlıkları farklı, dinleri farklı. Birbirlerine karşı doğal olarak sapmalı- önyargılı. Diğerlerini kendisine benzeyince daha kolay kontrol edebileceğine, daha güvende olacağına inanır insanlar. Farklı olanlardan da doğal olarak çekinir.  Kendine benzemesi için de baskı da kurar, kavga da eder, hile de yapar daha güçlü olduğunu sanan veya olan, çıkarı olduğuna inanan insanlar. Çocukluğunda gördüğü düzene, sıraya  oturtmak ister dünyayı insan. Tabiatımızdaki dürtümüz ile gagalama sırası benzeri bir hareket tarzıyla. Tabii herbirimiz zihnindeki haritalara göre dünyayı algılayabiliyor ve hepimizde  körnoktalar mevcut. Doğal olarak bu böyle ve bu malzeme ile bu dünyada hayatta kalmaya çalışacağız.

Her insan 10 sene, 20 sene içinde  lisanın nasıl geliştiğini eski gazetelere bakarak saptayabilir. Azerbeycandaki Türkçe ile Türkiye Türkçe’si ve Türkistanda konuşulanın arasındaki farkları  böyle bakınca kavramak kolay.  Hatta ayni şehirde yaşayan genç ve yaşlıların lisanlarındaki farkı da gözlemlemek çok basit.

Herkes yaşadığı  şehirin başka bir mahallesinde yaşayanlara bile az biraz da olsa “öteki” ler gözüyle baktığını kabul eder. Doğal olarak önyargıları vardır ötekilere karşı, yani bir anlamda sapmaları. Bir anlamda hepimiz ötekiyiz!

Az tabulu bir gelecek ümidiyle.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *