İnsanlar maymundan mı geliyor 11/8/2006

Bir ülkenin geri kalmışlığını veya gelişmişliğini ölçebilmek için alın size basit bir soru: Evrime inanıyor musunuz?

Ülkemizde inananların oranı % 30,  ABD de % 45, Batı Avrupa ve İskandinav ülkelerinde ise  %70-%90 civarında.  Eğitimle düz orantılı. Bu tek veri ile bile bir  ülkenin ne kadar gelişmiş olduğunu çok net görüyorsunuz. Gayrisafi milli gelirden  daha açık ve daha net bir tanımlama. *** Bu soruyu ülkemizde belki  farklı sormak gerek. Evrimi biliyor musunuz? Veya ne olduğunu anlıyor musunuz? Çoğu insan  içinden “hayır” diyecektir. Dışarıya karşı “bilmiyorum” demek zor olduğu için de basitçe “inanmıyorum” diye yanıt verecektir. Hele maymunla akrabalık konusu gündeme gelirse:

“Tövbe tövbe  estağfurullah!” Benim 30 yıldır ilgi alanım, insan nüfusu ve  evrim oldu. Şimdi de bu konuda ders ve konferanslar veriyorum.

*** Evrimi ispat etmek mümkün. Uygulamalı Mikrobiyoloji, Genetik yada Biyokimya  dallarından birinde eğitim görmüş bir kişi/kişiler, birkaç günlük deneyle ikna olabilir. Mikroplarda birkaç günde gözlemlenebilen değişim daha çok gelişmiş mahluklarda bin yıllar sürüyor.  Bu altyapısı olmayan kişilere de, galiba konuyu bilenlerin anlaşılır  bir dilde anlatmaları gerek. Zira bilgi olmadan tartışmaya çalışınca ortaya kördöğüşü çıkıyor. Bilgi sahibi insanlar da, ki çoğu  bilim insanı, yüzyıllardan beri istilalar yaşamış sonra darbeler görmüş coğrafyamızda biraz tedirgin bir şekilde bilgiyi halka paylaşmaktan çekiniyorlar. Ingilterede ise durum farklı olmuş son istila 1066 yılında yaşanmış. Yüz küsur yıl sonra Magna carta ile ilk anayasanın temelinde insanlar uzlaşabilmişler. Ingiltere de istila yaşanırken Gazneli devletinde Biruni ve Çinde Shen Kuo evrimin ilk düşünce temellerini atmışlar. Sonra coğrafi konumuyla şanslı  İngiltere evrim kuramını çıkartacak sürekliliği gösterebilmiş.

Bilim insanları çekinince, karacahil insanlar “yok efendim böyle bir şey ”diyebilme,  hatta bu fikirlerini renkli kitap olarak bastırma cesaretini kendilerinde buluyorlar. Eh cehaletin güzel tarafı da komik duruma düştüğünü bile anlamamak.  Bilenler gülüyor geçiyor. Bilmeyenlerin de kafaları daha bir karışıyor. Fakat bu konuların güzel yanı: Bilenler de taraf, bilmeyenler de.

*** Darwin’den buyana bazılarının  aklına takılıp kalan bir soruya açıklık getireyim: İnsanın maymundan gelip gelmediği kesin değil!  DNA (yani 50 yıldır bilinen DezoksiriboNukleik Asit veya kısaca yaşamın anahtarı denen molekül)  açısından şimpanzeyle % 98 benzememize, ve soylar 6-8 milyon sene önce birbirinden ayrılmış olmasina karşın, kesin olan bir şey var ki;  maymun da, insan da,  mikroptan geliyor. Bilim insanları günümüzde bazı maddelerin radyoaktif olduklarını ve bunların yarı ömürlerinin hesaplanabileceğini biliyorlar. Mesela Karbon 14 izotopunun yarı ömrü binlerce yıl,  bir uranyum izotopunun milyonlarca yıl. Radyoaktif maddelerin yarı ömrü  ile kayaların yaşı da kolaylıkla tespit ediliyor. Bundan 3.5 milyar sene önce oluşan kayaların içinde ölü mikroplar var. Mikroplar ve sonraki milyar yıllarda  bitkiler, atmosferdeki oksijeni oluşturmuşlar. 65 milyon yıl evvel akrabalarımız dinozorlar yok olmuşlar. Ve bu günlere gelmişiz.

*** Bunlar bilinen şeyler. Bilimde esas,  tabii inanmamak ve kontrol etmek, araştırmak.  Evrim,  Darwin’in bir “teorisi” olarak algılanıyor. Halbuki evrim tabiatın anayasası ve Darwin olmasaydı, Wallace;  o olmasaydı Bates;  o da olmasaydı Mendel veya bir başkası  bu kuramı tanımlayacaktı.

**** Bilimde esas inanmamak ve güvenmemek. 150 yıldır yüzbinlerce bilim insanı bu kuramı çürütmeye çalıştı. Bulabildikleri ise sadece daha basit ispat yolları oldu. İnanmak ve güvenmek gene bir anlamda gerek. Siz radyoaktif madde ile  nasıl ölçüm yapıldığını öğrenseniz, kendi ellerinizle  bir kayanın yaşını 3.5 milyar yıl diye tespit etseniz ve içinde mikrop fosilleri bulsanız  bile bir yaşam boyunca çalışınca ancak ikna olabilirsiniz. Mikroskopu imal eden, sizi aldatmak için bir görüntü yerleştirmiş olamaz mı? Kimya reaksiyonu için aldığınız maddeler sizi yanıltmış olmak için konulamaz mı? Her insanın 20-30 sene bu verileri tek tek kontrol edebilme şansı yok tabii. Ama okuyarak sap ile samanı ayırması insanın 15-30 yılını alsa bile, ondan sonra doğruyu gene bulabiliyor.

**** Ama okumadan, anlamadan fikir yürütmek ve tartışmak daha kolay ve rahat değil mi?  Evet,  çoooook daha rahat.  Birçok ülkede “ben evrime inanmıyorum” diyebilen  Lise Biyoloji öğretmenleri bile var. Ne yapacaksınız? Bildiğinizi sakin sakin anlatıp, giderek daha çok sayıda insanın bilgi sahibi olmasına, merak etmesine çalışmak dışında? Ben başka yol bilmiyorum.

(Bknz: http://www.sciencemag.org/ Public acceptance of Evolution Jon D. Miller, Eugenie C. Scott, Shinji Okamoto 11.08.2006)

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *