Cesaret i 4 e ayırıyorum.
1. Kabadayı cesareti- veya cebri cesaret yani güçlü olanın veya kendini güçlü olarak görenin cesareti
2.Medeni cesaret : toplumsal bir ögede kendi zararına da olsa doğruyu söylemek, yapmak, bu yönde saf tutmak
3.Cahil cesareti : bilmeden doğru hissetiğini söyleyen yani boş konuşan veya düşünmeden konuşan veya yapan
4. Çaresizliğin verdiği cesaret.
Sabah gazetesine bundan 5 yıl önce Cesaret üzerine yazdığım bir yazıyı düzelterek güncelleştirerek geçen hafta yolladım; bugün yayınlandı. Yarimada.org da da yayınlanmıştı sonra çökünce kayboldu. Ekte gördüğünüz yazıyı bugün gözden geçiriken son iki yazımdan da alıntı yaparak bu önsözü yazma gereksinimi hissettim. Bundan sonra yazılarımı düzenlemekte olduğum blogumdan\’da yani buradan yayınlayacağım http://mahmuttolon.wordpress.com/ .
Yazı yazmak bir çiledir demişti bana Çetin Altan. Diğer taraftan yazı yazmak doğru bildiğini değişmez bir şekilde kağıda – veya internete dökmek demek. Hata yapılınca veya daha iyi nasıl olur diye düşününce, her yazı veya çoğu yazı bir ara safha oluyor. Güncellemekte ve tekrar ele almakta fayda görüyorum. Her kitap ta basıldığı anda eskimiyor mu? Bir konu daha aklımdan geçti bu sabah : isim vererek bir kişiyi hedef göstererek karşı görüşü savunmak ne denli doğru? Üslub meselesi galiba .. Bir dahaki yazımda gene eskileri derleyerek isim vermeden yazacağım. Eleştirdiğim insanları hele alıntı yaparak giysisiz sergilemeyi hep de doğru bulmuyorum. Hata yapan veya yanlış yapan anlayınca köşeye sıkıştığı hissine varınca kendisi dönebilecek bir yer bulamıyor ve düşman oluyor. İşimiz dost kazanmak ise isimsiz eleştiri daha doğru. Bilhassa zihnimde oluşturduğum darbeler yazısında isim olmaması kararını verdim. Gelelim Sabah Egeli\’deki bu günkü yazıya:
Cahil Cesareti
Medeni cesaret ve kabadayı cesareti yanısıra bir de cahil cesareti var. İnsan kendiyle ilgili bir yaratık. Kimse algıladığının ötesine mecbur edilemez.
***
Yetersiz insan, niteliklerini abartma eğilimindedir ve gerçekten değerli olanların niteliklerini görüp anlamaz veya kabullenemez. Onları dinlemez bile.
Eğer nitelikleri, eğitimle artarsa, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Benim hocam Prof. Edgar Thofern idi. Yurtdışına gidince lisan öğrenene kadar epey dinliyor insan, tıbbiye öğrenimi de genel bir dinleme süreci. Doktora tezimi de vermiştim. Dilim açılmıştı, özgüvenim yerindeydi. Bonn\’da, üniversite\’de “yanlış söylüyorsam biri bana söylesin” havasındaydım. Hocam bana bir cümle ile anlattı. “Boşkonuşan (lafçı)derler sonra, yüzüne bir şey söylemezler” dedi. Sonra, bir küçücük şeyi kuvveden fiile (düşten gerçeğe) geçirmek için ne kadar çalışmak gerektiğini kavradım.
İki uzman Cornell Üniversitesinde öğrencilere çeşitli sorular sordular ve \”testin sonucunu tahmin edin\” dediler. Bu tür testler Stanford\’da tekrarlandı, Isveç\’te de. Bilhassa: Nasıl bir şöförsünüz? Sorusuna çoğu insan kendisini en iyi üst % 20 lik gruba dahil etti!
En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60\’ına doğru cevap verdiklerine inandıkları ortaya çıktı. Neticelere bakınca sanki çok zeki bir tür değilmişiz düşüncem daha netleşiyor.
En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70\’ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü.
Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel ödülünü kazandılar.
***
İki psikolog bu olaya ve süperiorite ilüzyonu diyorlar. İngiliz araştırmacılarca Downing efekti de denilen bu haddini bilmeme olayında erkekler genelde kendilerini olduklarından daha zeki olarak algılarken kadınlar daha alçakgönüllü, yani kendilerini daha az zeki olarak algılarlar.
Bu \”yetersizlik + haddini bilmeme\” mesleki açıdan bir eksiyken, artıya dönüşmesi de ürkütücü.
İşinde çok iyi olduğuna inanan \”yetersiz\”, yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan rahatsızlık duymaz. Aksine bunu bir hak olarak görür.
Gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında \”fazla alçakgönüllü\” davranarak öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler ve belki uyuşukluk ile suçlanacaklar. Üstlerinin de genelde aynı tornada yontulmuş insanlar olması muhtemel.
***
Kifayetsiz muhteris de denir bu insanlara ve hırsları akıllarından fazla ise hatta her türlü yan yola sapmayı da hakları olarak görebilirler. Bizde bu kifayetsiz muhteris tipinin en fazla temsilcisini politikacılar (güç) , bilgisayarcılar (Almanlar “Fachidiot” = uzman salak?”, tekniğin verdiği özgüven) ve bilhassa köşe yazarları ve televizyoncular (ün ve kendini önemseme) arasında gördüğüme inanıyorum
Cehalet; para gibi, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır. Çaresizlik de. Onun için bazen çok okumuş ve bilmişler doğru zamanı ıskalarlarken daha az bilgili doğru çözümü ve zamanın ruhunu yakalayabilir, en azından ileriye götürebilir toplumu. Bilimsel doğruları sadece kendi çıkarımıza doğru yorumlamayalım ama bu keyifli bilgilerin düşüncelerimize ışık tutmasına izin vermekte de fayda var.Mahmut Tolon
Ps Şanal Balkır\’a resim için teşk. Bıyıklı resim eskidi denilince yukardakini çekti.