KIRMIZI MAVİ PABUÇLAR VE BEYAZ PAPYON

Özal döneminde Baba Bush’un İstanbul ziyareti, ABD ve Türkiye ilişkilerinden bir kesit

Özal döneminin iz bırakan olaylarından biri de Amerikan Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye olan ziyareti idi. Sn. Bush’un Türkiye ziyareti esnasında dört olay dikkatleri çekti.
* İstanbul trafiği alt-üst oldu. Yüzbinlerce insan kapatılan yollarda önceden haber verilmeden arabalarının içinde hapis oldular.
* Sn. Özal smokine beyaz papyon taktı.
* Dolmabahçe sarayına alafranga tuvalet yapıldı
* Sn. Barbara Bush bir ayağına kırmızı, bir ayağına mavi ayakkabı giydi. Basın bu işe çok sevindi.
Bush’un İstanbul’da bulunduğu sürece yolların gelişigüzel kesilmesi ve yetkililerin sonradan özür bile dilememelerinin tek tanımı mümkün: saygısızlık ve görgüsüzlük. Bu olay çeşitli yazılarda eleştirildi. Bir kul çıkıp da “Aferin, iyi yaptınız” diyemedi. Diğer üç “olaya” ise birçok açıdan bakmak gerekli: Diplomatlar resmi olaylarda smokine sadece siyah papyon takılacağını ve bunun evrensel bir kural olduğunu belirtiyorlar.
Sn. Özal’ın beyaz papyon takması çeşitli yorumlanabilir: “Smokine beyaz papyon takanı garson zannederler!” veya “Eğer papyon tam beyaz değil de krem rengi ise o zaman ancak bir ses sanatkârı bu tip giysi giyebilir!” veya “Bir cumhurbaşkanı kendisini ne kadar olduğu gibi gösterebiliyorsa o kadar rahat, o kadar komplekssizdir” diye sevinmek de bir bakış açısı olamaz mı?
Dolmabahçe sarayına modern bir tuvalet yapıldı. Böyle bir onarım ile basında bol miktarda alay edildi. Ülkemize gelen turistler için şimdiye kadar her saray ve müzede çağdaş tuvaletler yapılmamış olması bizim esas ayıbımız değil mi?
Bayan Bush bir ayağına kırmızı, bir ayağına mavi renk ayakkabı giymiş. Basın sözcüsü de “Bizim first lady ülkemizde moda da öncüdür” diye bir demeç vermiş. Adam demeci, hanımına görgüsüz diyecekler diye korkusundan vermiş anlaşılan. Bn. Bush seyahat telaşında yanlış ayakkabı giymiş ise ne olmuş? İyi olmuş! Bununla alay etmenin kime ne yararı olacak?
Dev ülkesinde yaşayan ve düne kadar tarih açısından “bücür” olmanın ezikliğine tepkisini sezdiğimiz Amerikalı son yüzyılda giderek palazlandı. Artık tek süper güç konumunda! Temaslar “Amerikan stiliyle” yapılıyor.
Amerikan “First lady”sinin de insan olup hata yapabileceği çok mu ilginç bir konu? Esas rahatsız edebilecek tavır Amerikalıların “Ben süper güç ise, bu oyunu artık benim kültürel değerlerime göre oynayalım” tutumları. Dünya politikacılarına Amerikalı’lar tarafından ilk isimle hitap etmek son zamanlarda moda oldu.
Demokrasilerde de güçlü insanlar var. Bu insanlar da çift renkli ayakkabı veya beyaz papyon olayında olduğu gibi yapabiliyorlar. Ya anlık dalgınlık veya yanlış yönlendirme nedeni ile hatalar oluyor.

Türkiye Avrupa’nın az gelişmişi veya üçüncü dünyanın çok gelişmişi orta boy bir ülke. Türkiye için bir süper gücün güçlü adamının isteyerek veya istemeyerek yaptığı bir hata, bir yanlış karar, bir yanlış beyan çok etkili olabiliyor. “Dear Ahmet” başlıklı bir mektup yazılıveriyor. İsmet Paşa’nın dediği gibi “bir süper güç ile çok yakın temas” bir ayı ile yatağa girmek gibi olabiliyor. Ne zaman bir pençenin nerede derin bir yara açacağı belli olmuyor. Bu sebeple fazla “samimi” bir ortamın “laubaliliğe” veya “enseye tokat” şekline dönüşebileceğinden kaygılanıyor insan, fazla Amerikanvari ilişkilerde. Amerikalı’ların iyi niyet ve ne tip hatalar yaptıklarının bir öyküsüdür, örneğin, ünlü “The ugly American” (Çirkin Amerikalı) isimli kitap.
Birçok insanın günlük yaşamlarını etkileyici, güçlü olan ile mesafe tutmak daha az güçlü olanlar için çok önemli. Liderlerin de isteyerek veya istemeyerek, yanlış algılayarak veya yönlendirilerek hata yapabileceklerini kabul etmeleri ve inat, kızgınlık, haset gibi duygularını görev sürelerince süzgeçler içinden geçirmeleri de!

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *