İki ülkede de soldan araç kullanılıyor. Ada olmaları nedeni ile iki ülkede de insanları arasındaki iletişim en üst düzeyde gelişebilmiş.
Bir an kendinizi tekerleğin icadından önce avcı ve toplayıcı bir kabilenin üyesi olarak düşünün.
Benzer iklimlerde coğrafyalarda seyahat edebilirsiniz. Toplayacağınız, tanıdığınız bildiğiniz meyveler ve bitkilerin yetiştiği coğrafyada. Bu bilgiyi atalarınızdan öğrendiniz. Açıp okuyacak kitap yok, yazı yok, altınızda daha bir at bile yok çünkü daha ehlileşmemiş siz göçebe ve yayasınız. Bir kaç ay kuzeye veya güneye doğru seyahat etseniz bilmediğiniz bitkilerle dolu apayrı bir iklime giriyorsunuz. Oradaki şartlara alışmak ilk insanlar için nesiller alan bir uğraş. Halbuki dünyamızda Japonya’dan İngiltere’ye kadar olan enlem ve boylamda dört mevsim olan benzer iklim şartlarında olan bir coğrafyada seyahat edebiliyorsunuz. Lisanlar giderek farklılaşıyor ama iklim, coğrafi koşullar hep benzer.
Tarih boyunca hep bu kuşakta ticaret gelişmiş, ipek yolu bu kuşakta, büyük imparatorluklar kurulmuş, sonradan at ile ulaşım daha kolaylaştığında. Bir insan ömründe İskender, Atilla, Cengiz Han koskoca imparatorluklar kurmuşlar. Genelde barışçı ve uzlaşmaya hazırız bıçak kemiğe dayandığında. Bu sayede ivme alan bir insan ömründe böylesine imparatorluklar kurabilmiş. Bu kuşağın bir ucunda bir ada topluluğu İngiltere. 1066 son kez istila yaşamışlar. Mime, taklit ile, lisanları ile vücut dilleri ile iletişimi en uç noktaya taşıyabilmişler.
İstila olmadığı için de ilk ulusal uzlaşı senedini imzalamışlar 1215 de Magna Carta. Buradan sonra bireyin hakkı doğmuş. Lisanlarındaki abartılı saygıyı gereksiz olarak algılayıp sen ve siz arasındaki farkı (thou/thee) kaldırmışlar.
Japonya’da bir adalar topluluğu. Orada istilalar eksik olmamış. Doğal olarak ta deprem kuşağında Japon adaları. Toplum bilinci daha da artmış. Bir tarafta birey ve diğer tarafta toplum ön planda olmuş.
Bu şeridin tam ortasında olan bizlerde (Anadolu’da) ise çabuk karar vermek yaşamda kalmak için elzem olmuş. Hep istilalar, sonra darbeler. Hem de deprem kuşağındayız.
Eskiden Kral tanrı gücünde. Birçok diğer ülkede Kral veya Sultan hala dünyevi işlerin mutlak hakimi iken İngiltere’de pazarlıkla bazı hakları elinden alınmış. Saf olan insanoğlu Kral, Firavun veya Sultan ile ayni soydan olan insanların onları idare edebileceğine yüzyıllarca hatta binlerle yıl inanmış. Fransız ihtilali olana kadar. Vikipedi düşünsel ve sınıfsal nedenlerden falan bahseder. İnanmayın, İhtilal olunca olanı anlamak için sosyal bilimcilerin yakıştırmaları onlar. Esas neden açlık ve açlığa neden üç volkan patlaması. Ama insanlar Kralların da, Padişahların da daha öte olmadıklarını Magna Carta ile başlayarak ta olsa Fransız devrimi ile kavramışlar. Ve kültürel söylem değişmiş.
1782’de İzlanda’da Hekla ve Skapter Jokul volkanları patlar; sonra 1783’de Japonya’daki Asama volkanı atmosfere lav ve toz bulutları saçar. Sonra altı kötü mahsul yılı birbirini izler. Sonunda soğuk geçen 1788–89 kışında açlık ve çaresizlik doruk noktasına varır. Gerisi zaten sıradan tarih kitaplarında çeşitli yorumlarla birlikte okuduğumuz hatta bazılarımızın kahramanlarını adlarıyla hatırladıkları Fransız Devrimi.
Sonra ABD de insanların eşit olduğu söyleminin yerleşmesi. Decrelation of İndependence. Esasen bu söylemlerin de Kralların üstün olduğu kadar saçma olduğunu biliyoruz da halen kültürel bir söylem olarak o ezbere devam ediyoruz: İnsanlar eşittir! Ne eşidi yahu? Hem eşit değiliz hem de eşit olmak da istemiyoruz. Her bir insan diğerlerinden farklı olduğunu uzun uzadıya anlatır size eğer dinlerseniz. Genelde en üstte olmayıp üste sesini dinletebilecek bir konumu tercih ederiz, en üst tehlikeli olduğundan, hem de çok çalışmak gerektirdiğinden.
Neticede her coğrafya bir deney laboratuvarı ve uç noktalarda gelişmişlik itibari ile Japonya ve İngiltere. Doğal olarak ABD yepyeni coğrafyası ve zenginlikleri ile apayrı bir laboratuvar.
Atmosferdeki kendi üretimimiz olan CO2 düzeyi 400 ppm e gelmiş ve bireysel ve toplumsal çözümler aramak zorundayız. Japonya ve İngiltere yaşlanan nüfusları ile iki örnek. Bizde ise şu an demografi biliminden uzak bir iyimserlik var ve prim falan vererek genç nüfusu kalıcı tutabileceğimiz yanılgısı. Biz çözümleri denge’de ve bilhassa nüfus dengesinde aramaya devam edelim.
Hepimiz ayni küçük gemide veya gezegende olduğumuzdan nüfus dengesi nihai çözüm için elzem. Küçük bölgesel avantajlar için gayret doğal olarak yerel liderlerin görevi ise de. Çözüm ille de genel denge içinde olacak.