Her gün dünyada yirmi binden fazla insan kaçıyor ve bir yerlere sığınmaya çalışıyor. Bu sayı her yıl artıyor.
Türkiye’deki bir milyon kadar Suriyeli de gündemde. Urfa’da şehir içi görünümü çok bariz bir şekilde “Araplaşmış”, İstanbul’da da öyle imiş.
75 milyonda bir milyon. Zaten zor işleyen bürokrasi, yani düzen, eğitim, trafik, sağlık, hukuk, sigorta sistemleri ne zaman çöker; üç milyon mülteci olduğunda, beş milyon mülteci olduğunda?
Resmi çalışma izni ne zaman verilir bu insanlara? Sağlık hizmetinden faydalanmaları? Seçme ve seçilme hakkı?
Dünyada şu veya bu nedenle, genelde savaş veya kuraklık nedeniyle olan göçmen sayısını netleştirmek kolay değil. 45 ile 75 milyon insandan bahsediyoruz; Avustralya göçmen bürosu ile Norveç veya Birleşmiş Milletler’den farklı rakamlara ulaşılıyor.
Keyfinden kaçmıyor bu insanlar. Büyük çoğunluğu can derdinde olduğundan kaçıyor. Giderek bilincimizde şekilleniyor bu evrensel gerçek.
Londra’nın görüntüsü son otuz yılda o denli değişti ki, “İngiliz yaşam biçimi” diye anlaşılan olgu, yerini Dünya Futbol Şampiyonası’nda ırkçılığa karşı her maçtan önce söylenmesinde fayda görülen söylem’e bıraktı. Farklı dinler, kültürler ve yaşam biçimleri.
Suriyeliler konusunda “bizim sünni kardeşlerimiz” diyerek olaya korkarım hâlâ çok basit bakıyoruz.
Dil konusunda farklılığa alışmaya yeni başlıyoruz. Tek din çerçevesinden de bakamayacağımızı yakında kavrayacağız.
Kolay olmayacak, insanı insan olarak görmek. Bakımlısı, bakımsızı, yemeği yerken şöyle veya böyle yiyeni. Zihnimizdeki önyargıları, alışkanlıkları ve normalleri değiştireceğiz.
Nüfus dengesi
Yavaş yavaş dünyada bir nüfus dengesini kabullenme zamanı geldiğini ve tüm çocukların hepimizin olduğunu kavrama noktasına geliyoruz.
Aile başına iki çocuk ve çocuk edinme bürokrasisinin basitleştirilmesi. Eğitimde din temelli olmayan bir temel eğitimin yerleştirilmesi.
Dünya nüfusunun 7 milyarın altına doğru gelmesinin hedeflenmesi, kabullenilmesi, Türkiye için bu rakamın 70 milyon olduğunda anlaşma.
Bunlar öyle de böyle de olacak, da Erbakan’ın ünlü söylemini tekrarlarsak; “Kanlı mı olacak, kansız mı?”
Kanlı oluyor zaten ve şu an oluyor! Kendimizi aldatmayalım!
“Nüfus dengesinin gereğini kavramak; Söylemesi kolay yapması, yaşaması o denli kolay olmayacak. Belki de biz kavrayamayacağız dünyadaki insanlar olarak, uzlaşamayacağız.
Uzlaşmadan felaketlerle yukardaki rakamlara varacağız.
Doğa’ya kafamızı vura vura devam edeceğiz ve sonunda nüfusun azalması bizim gayretimizle değil, iklim değişikliği ile olacak, hortumlarla, sellerle, kuraklıklarla ve savaşlarla! Ne kadar heyecanlı bir süreç yaşıyoruz.
Yahu bayagi malzeme buluyorsun.bir gazeteye filan yazsana.