Evrim ve Kalkınma (1)

Gözlem Gazetesi için birkaç evrim yazısı yazdım. Bir  farkındalık araştırmamız Avustralya\’da yayınlanmıştı. 

2008 yılında  Dokuz Eylül Üniversitesinde 1131 denekte ülkedeki evrim farkındalığını araştırmış ve \’Public Acceptance of Evolution on a University Campus in Turkey\’ Tolon M, Kurt S, Guner G (2008) – \’Public Acceptance of Evolution on a University Campus in Turkey\’. Int History Philos Sci Teach Group Newsl, November,  ve Cumhuriyet Bilim ve Teknik Aralık 2008 sayısında yayınlandı. Yazıları yazarken internette tam metni bulamadım.  Yarın İnglizce metni tekrar buradan yayınlayacağım.  Bu gün de verileri içeren eski bir yazımı konu Eğitim şurası nedeniyle güncel olduğu için tekrar yayınlıyorum: Türkçe tam metni bulunca da buradan tekrar yayınlayacağım.\"imgres\"

Evrim?

Bir ülkenin kültürel düzeyini veya gelişmişliğini ölçebilmek için alın size basit bir soru: Evrimi Kabul ediyor musunuz?

Ülkemizde inananların oranı % 25,  ABD de % 45, Batı Avrupa ve İskandinav ülkelerinde ise  %70-%90 civarında.  Eğitimle düz orantılı. Bu tek veri ile bile bir  ülkenin ne kadar gelişmiş olduğunu çok net görüyorsunuz. Gayrisafi milli gelirden  daha açık ve daha net bir tanımlama.
***
Bu soruyu ülkemizde belki  farklı sormak gerek. Evrimi biliyor musunuz? Veya ne olduğunu anlıyor musunuz? Çoğu insan  içinden “hayır” diyecektir. Dışarıya karşı “bilmiyorum” demek zor olduğu için de basitçe “inanmıyorum” diye yanıt verecektir. Hele maymunla akrabalık konusu gündeme gelirse:

“Tövbe tövbe  estağfurullah!”  Benim 30 yıldır ilgi alanım, insan nüfusu ve  evrim oldu.  Bileninm de bilmeyene ve öğrenmek isteyene anlatması gerektiğine inanırım. Neden mi? Bilim dışında bir çözüm olmayacağı için!

***
Evrimi ispat etmek konusuna gelince hiç kimse 3.5 milyar yıl önceki gelişmeleri geri gidip gözlemleyemez ama gidişat aşıkar. Uygulamalı Mikrobiyoloji, Genetik ya da Biyokimya  dallarından birinde eğitim görmüş bir kişi/kişiler, birkaç günlük deneyle ikna olabilir. Mikroplarda birkaç günde gözlemlenebilen değişim daha çok gelişmiş mahluklarda bin yıllar sürüyor.  Bu altyapısı olmayan kişilere de, galiba konuyu bilenlerin anlaşılır  bir dilde anlatmaları gerek. Zira bilgi olmadan tartışmaya çalışınca ortaya kördöğüşü çıkıyor. Bilgi sahibi insanlar da, ki çoğu  bilim insanı, yüzyıllardan beri istilalar yaşamış sonra darbeler görmüş coğrafyamızda biraz tedirgin bir şekilde bilgiyi halka paylaşmaktan çekiniyorlar. Ingilterede ise durum farklı olmuş son istila 1066 yılında yaşanmış. Yüz küsur yıl sonra Magna carta ile ilk anayasanın temelinde insanlar uzlaşabilmişler. Ingiltere de istila yaşanırken ise Gazneli devletinde Biruni ve Çin’de Shen Kuo evrimin ilk düşünce temellerini atmışlar. Sonra coğrafi konumuyla şanslı İngiltere evrim kuramını çıkartacak sürekliliği gösterebilmiş.

Bilim insanları çekinince, karacahil insanlar “yok efendim böyle bir şey ”diyebilme,  hatta bu fikirlerini renkli kitap olarak bastırma cesaretini kendilerinde buluyorlar. Eh cehaletin güzel tarafı da komik duruma düştüğünü bile anlamamak.  Bilenler gülüyor geçiyor. Bilmeyenlerin de kafaları daha bir karışıyor. Fakat bu konuların güzel yanı: Bilenler de taraf, bilmeyenler de.

***
Darwin’den buyana bazılarının  aklına takılıp kalan bir soruya açıklık getireyim: İnsanın maymundan gelip gelmediği kesin değil!  DNA (yani 50 yıldır bilinen DezoksiriboNukleik Asit veya kısaca yaşamın anahtarı denen molekül)  açısından şimpanzeyle % 98 benzememize, ve soylar 6-8 milyon sene önce birbirinden ayrılmış olmasina karşın, kesin olan bir şey var ki;  maymun da, insan da,  mikroptan geliyor. Bilim insanları günümüzde bazı maddelerin radyoaktif olduklarını ve bunların yarı ömürlerinin hesaplanabileceğini biliyorlar. Mesela Karbon 14 izotopunun yarı ömrü binlerce yıl,  bir uranyum izotopunun milyonlarca yıl. Radyoaktif maddelerin yarı ömrü  ile kayaların yaşı da kolaylıkla tespit ediliyor. Bundan 3.5 milyar sene önce oluşan kayaların içinde ölü mikroplar var. Mikroplar ve sonraki milyar yıllarda  bitkiler, atmosferdeki oksijeni oluşturmuşlar. 65 milyon yıl evvel akrabalarımız dinozorlar yok olmuşlar. Ve bu günlere gelmişiz.

***
Bunlar bilinen şeyler. Dinde esas inanç, bilimde esas,  tabii inanmamak ve kontrol etmek, araştırmak.  Evrim tabiatın anayasası ve Darwin den once sezildi ve o olmasaydı, Wallace;  o olmasaydı Bates;  o da olmasaydı Mendel veya bir başkası  bu kuramı tanımlayacaktı. Bilimde de inanç oluyor ama verilerin doğruluğuna olan inanç veya bir tezin doğruluğuna inanç şeklinde. Bunlar da kontrol edilebilir şeyler. Yani ortak akıl olmadan bilim olmuyor.

****
Bilimde esas inanmamak ve güvenmemek. 150 yıldır yüzbinlerce bilim insanı bu kuramı çürütmeye çalıştı. Bulabildikleri ise sadece daha basit ispat yolları oldu. İnanmak ve güvenmek gene bir anlamda gerek. Siz radyoaktif madde ile  nasıl ölçüm yapıldığını öğrenseniz, kendi ellerinizle  bir kayanın yaşını 3.5 milyar yıl diye tespit etseniz ve içinde mikrop fosilleri bulsanız  bile bir yaşam boyunca çalışınca ancak ikna olabilirsiniz. Mikroskopu imal eden, sizi aldatmak için bir görüntü yerleştirmiş olamaz mı? Kimya reaksiyonu için aldığınız maddeler sizi yanıltmış olmak için konulamaz mı?
Her insanın 20-30 sene bu verileri tek tek kontrol edebilme şansı yok tabii. Ama okuyarak sap ile samanı ayırması insanın 15-30 yılını alsa bile, ondan sonra doğruyu gene bulabiliyor.

****\"milletlerin-evrimi\"
Ama okumadan, anlamadan fikir yürütmek ve tartışmak daha kolay ve rahat değil mi?  Evet,  çoooook daha rahat.  Birçok ülkede “ben evrime inanmıyorum” diyebilen  Lise Biyoloji öğretmenleri bile var. Ne yapacaksınız? Bildiğinizi sakin sakin anlatıp, giderek daha çok sayıda insanın bilgi sahibi olmasına, merak etmesine çalışmak dışında? Ben başka yol bilmiyorum.

\"e05f1a3b01\"

1 thought on “Evrim ve Kalkınma (1)”

  1. Hakikat, gerçek, ortak akıl bire yakındır, bu doğruya yakın..Birde herkesin kendi gerçeği vardır.. Herkes biriciktir, bu özelliği ile kişiye yaklaşılmazsa iletişim bir mecburiyet haline gelebilir ve istenilen amaca ulaşmak zorlaşabilir..Cehalet ve görgü göreceli kavramlardır.. Bizlerin cahil dediğimiz kitlere göre,birçok konularda biz cahilizdir.. Cahil, görgüsüz dediğimiz kişiler, bilimsel gerçekleri söylesek bile bizlere takmazlar, içlerinden bizlere değer vermezler.. Sizin değersiz, cahil gördüğünüz kişi işin temelinde sizden birşey öğrenemiyecektir. Öğreniyor görünse bile bu özümsenmiş bir bilgi olamayacaktır..
    Buradan kısaca şunuda çıkarabiliriz ; her yörenin, her seviyenin, hatta her kişinin kendine göre bir lisanı vardır, kişiler konuların derinliğine ancak kendi has lisanlarıyla inebilirler.Özgün lisanlar onun için çok önemlidir.. Dünya kültür antropologları, çok az bir muhatabı olsa bile özgün lisanların kaybolmamasına son bilim dönemlerinde çok önem veriyorlar.. Elbet ortak bir dilimiz, ortak bir aklımız olacaktır, ama bunun yolu özgün değerleri tanımak, onlara hak ettikleri değeri vererek hitab etmekten geçer..
    Saygı ve sevgilerimle..
    Işık Emre..

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *