Liderler ve Kontrol Mekanizmaları

İngiltere’de son istila 1066 yılında olmuş. 1215 de Magna Carta ile uzlaşmışlar ada sakinleri.

Batı Avrupa’da yaşayanlar 1552 de Protestan Beyliklerin ayaklanması ve 1618-48 yıllık arada din savaşları veya otuz yıllık savaş denilen kanlı savaşlarda laikliğin değerini içselleştirmişler. Bazı kentlerde nüfusun %70 den fazlası salgın hastalık ve savaştan ölmüş.

Bizde ise laikliğin değeri anlaşılmış gibi bir durum göremiyoruz.

Bizde ise hep istilalar süregelmiş. Gelen ağam, giden paşam. Hep güçlü eskiden \”tanrı kral\” denilene benzer liderler hüküm sürmüşler. Buna alışığız. “Allah başımızdan eksik etmesin”. Yaranmaya çalışmak en iyisi! Bir lider abuk sabuk bir şey söyleyince bile çoğunluk “vardır bir bildiği” diyebiliyor. Son anayasa değişikliği ile (şu hayırcıların sevmediği değişiklik canım) Anayasa Mahkemesi Başkanı bir nebze özerkliğe kavuşur gibi oldu ama sonunda biz Anadolu yarımadasında güçlü olana uyum sağlamanın ve az biraz sistemi sulandırmanın yaşamda kalmak için en iyi yol olduğu alışkanlığımızı içselleştirmişiz.

Parti liderleri partilerinde mutlak hakimler.   Evren yasalarını değiştirmek için kendi çıkarları nedeniyle uzlaşamadılar son 13 yıllık dönemde.   CHP daha önce Cumhurbaşkanı adayı olarak seçtikleri Ekmeleddin İhsanoğlu’na Meclis Başkanı olarak oy veremedi. AKP MHP nin dört şartını kabul edemedi. Neden edemedi? Bağımsız yargı türünden bir olayın önü açılmaya görsün nerelere kadar gider bilinemez maazallah!

Bağımsız yargı bir ayak, özerk kanun koyucu ve uygulayıcı diğer klasik ayaklar, kuvvetler ayrımında. Bizde oluşamadı. Basın da hür haberleşme ve kontrol mekanizması sözüm ona. Klasik anlayış bu. Bizde kanun yapan ve uygulayan zaten tekelde. Eh birkaç romantik anekdot dışında mahkemelerin tarafsız olduğunu hala söyleyebilen varsa Yassıada veya Silivri mahkemeleri hakkında biraz okuması gerek sanırım.

Bağımsız yargı bizde olmadı. Hep yandaş basın oldu. Koltuklarına yapışan parti liderleri ile bir seçime daha gireceğiz. Değişimden de korkuyoruz. Ne tip bir insan basında yazılan ve çizilenleri sürekli görmezden gelerek koltuğuna yapışır?

Nasıl bir psikoloji insanı meslek politikacısı olmaya iter? Nasıl iyi koşmak ve top hissi futbolun şartı ise güçlü belagat da politikacının marifeti de, içi ne kadar dolu?

Her türlü fren tertibatından yoksun bir hırs? Belki yalan söyleyebilmek? Belki ün düşkünü olanlar veya inanılmaz bir ilahi güç ile o koltuklara layık olduklarına inanan ve – veya saklayacak bir şeyleri olanlar? Sonunda gördüğümüzü sandığımız bir şey toplumun şu anki liderlerden öte olduğu. Bence öyle değil ama bir kısmımız buna inanıyor en azından. Liderlerin çoğunun zamanın ruhunun gerisinde kaldıklarını söylemek ise abartmak olmaz.

Şöyle veya böyle önümüzdeki seçim belki bizden ziyade politikacılara sonunda koalisyonu gereğini anlatacak. Günaydın. Uzlaşma, Anayasa yapmak için de gerekli değil mi muhteremler? Haziranda seçilen milletvekilleri tatil yaparak maaşlarını aldılar ya. Gerisi zaten çok da mühim değil. Turizmcilerin isteği doğrultusunda okullar da tatil, ne güzel. Esasen senede 10 ay tatil olsa daha da iyi olacak çocuklar için, hem de turizmciler için; Eğitim sisteminin haline bakınca, insan her şeyde bir hayır vardır diyebiliyor.  30 Ağustos 2015 de,  Cumhuriyetimizde de,  kontrol mekanizmaları kuramadık, “liderler” kurmak istemediler.

2 thoughts on “Liderler ve Kontrol Mekanizmaları”

  1. Hocam,”Bağımsız Yargı” konusunu da biraz daha çalışmalısın gibi geldi bana. En Batı’da onlar da nasıl seçilir, nasıl atanır, nasıl frenlenir, v.s.İmzaBir Ukala

  2. Aslinda cok ama cok guzel bir yazi. Epeydir uzerinde kafa yordugum bir konu, ic sayas ya da CIVIL war medeniyetlik savasi. Her toplumun kendi icerisinde soyle ya da boyle verdigi bir savas, dogu dunyasinda bu savasi verenilen henuz yok ve Turkiye galiba bu gunlerde tam da bunu yapiyor. Ve bu acili donem bittiginde galiba sorgusuz sualsiz gelismis ulke kategorsiinde olacagiz…

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *