Seçim neticeleri değerlendirilirken genelde hep farklı bir şekillerde göbeğini kaşıyan adam yazısının tiplemeleri yazılıyor. Çok zarif bir şekilde Zülfü Livaneli de yazmış. Eninde sonunda bütüncül bakmak istiyoruz ve tek bir yazıda olayın çözümüne yönelik de bir teşhis koymak ve tedavi önerisinde bulunmak istiyoruz. Neymiş o teşhis/tedavi? Atatürk!
Atatürk dendiği anda da öyle veya böyle seveni olan ve olmayan bir lider putlaştırılıyor. Bazı kesimler dışlanıyor, suçlanıyor. Örnek mi istersiniz? Anayasa değişikliğinde geçende yaşadığımız Evetçiler ve Hayırcılar arasındaki çatışma. Ayni safı tutabilecek insanlar birbirlerini suçlayarak, laf sokuşturarak sonunda saf tutamaz hale geliyorlar. Sonunda seçim neticeleri de, demografinin gerçekleri de ortadayken kaçınılmaz bir depresif ruh hali ortaya çıkıyor.
Herhangi bir lideri putlaştırmadan ve gereken saygıyı göstererek bence “Türk Aydının” görevi adil seçim kanunu, evrim bilinci, ırkçılığa karşıt tutum ve özgürlükler konusunda duruş ve adil partiler kanunu konusunda elden geldiğince olumlu adımlara katkıda bulunmaktır.
Yoksa Atatürk yaptığını şartlar elverdiği ölçüde yapmıştır, ha keza Bayar ve Menderes, ayni şekilde İnönü.
Şartlar elverdiği ölçüde ki, “şartlar” derken eğitim durumları, dünya görüşleri, hırsları ve eksikliklerini de kastediyorum: Evren de, Ecevit de, Erbakan da yapmadılar mı? Bahçeli de, Kılıçdaroğlu da ve evet Erdoğan da yapmaya çalışmıyorlar mı?
Ama “Aydın” kendini üstün görerek ve mukayese ederek analiz yapmamalı! Çünkü her kişinin yükü ayrı ve yapabileceği de farklı. Seçim de zaten o nedenle bir nimet. Aydın ahkam kesen olmamalı. Politikacının yükü farklı, yazarınki farklı, işadamınınki gene bambaşka. Livaneli çok zarif bir şekilde yazsa da korkarım sonunda “göbeğini kaşıyan adam” seviyesinin ötesinde bir seçim analizi sunamıyor.
Bu bütüncül yaklaşım yanılgısı tabii sadece “Türk aydının” sorunu değil. Türümüzün tüm “aydınlarının” sorunu o. Hegel de, Marx da bütüncül ve egosantrik yaklaştıklarına inandıkları zaman ortaya sapmalı düşünce sistemleri çıkartmamışlar mı? Saray mı diyorsunuz? Allah rızası için gidin Küba’ya ve halk sefalet içinde yaşarken Castro’nun yaşadığı “saray” a bir bakın. Eh Atatürk de “saray”da yaşamıştı. Erdoğan da “sarayda” yaşıyor. Tek fark belki O’nun kendi yaptırdığı “sarayda” yaşaması. Bu demek değil ki Mujika’ya hayranlık duymayalım. O da kendi mesajını veriyor.
Biyolojiye saygısız yaklaşımlardan soğuyorum. Üç çocuk hakkında yazdıklarımın arkasında duruyorum, eh, ne de olsa ben epeyce bir süredir demografi ile uğraşıyorum her politikacıda kendi deneyimimi eğitimimi görmem mümkün değil.(Onların da bazı gıpta ettiğim deneyim ve becerileri bende yok) O nedenle evrimbilim deyip duruyorum. Aman ha “Darwinizm” falan değil!
Her memur bilim insanında da kendi şartlarımı görmem mümkün değil ama birisi bana “aydın” deyince doğrusu aklıma tek kelime geliyor : “Estağfurullah!”
Sapma mı istiyorsunuz? Gülümseyerek yanıtlayım: Elhamdülillah bende de bolca var. Ne kadar çok vatandaşım bedava
e-kitap olan \”Evrime İnanmak\” ve \”Görgü\” kitaplarını okursa o denli iyi bir dünyada yaşayacağımıza inanmıyor muyum?
Reblogged this on sedefinaa.