Urla Hakkında

 

 

Cazip bir belde. Doğanın bir lütfu, geniş bir alan ve bolca da sorunu var. Geçmiş TC Belediye Başkanlarından hepsi iktidarları sürecinde imkanlar dahilinde elinden geleni yapmış. Baratalı 2 kattan fazlası olmasın diyerek anlamlı bir korumaya almış Urla’yı.

 

Ama hiçbiri korkarım sonradan göçme bir İstanbulluyu veya Alamancıyı çok da şaşırtacak   bir şeyler yapmamışlar. Hepsinin ismi yollara verilmiş. Hele Baratalı’nın ismi ana caddeye. Dışardan gelen yadırgıyor ve orantılı olarak algılamıyor. Esasen insanların yaşamları sürecinde bu şekilde kutsanmaları eski ananelerimizle çok uyumlu değil. İstemem yan cebime koy meseleleri herhalde.

 

En ünlü Urlalının yani ayda 50 km lik bir krater’e ismi verilen 2515 yıl önce burada doğan bilim insanının ( Anaksagoras) )bir sokağı bir parkı veya bir heykeli yokken bu başkan ismi verme sanki biraz çiğ .   Şu an 530 belediye çalışanı var. 50 bini aşkın nüfus. Belediye en büyük işveren.

 

Besim Uyal zamanında (1958 – İskeleye giden ağaçlı yoldaki çamların dikildiği yıl) eski başkan Urla nüfusunun 12.500 iken 38 Belediye çalışanı olduğunu söylüyor. Şimdiki nüfusa göre 150 çalışandan çok daha fazla olması yeni görevler ve gereklerle izah edilebilir ama bürokrasi içinde boğulmaları yönetim sorunu tabii.

 

 

Karantina Marina

 

Koca Sahil veya Kum Denizine biraz yatırım yapıldı. Plaj ve yürüyüş yolları düzenlendi. Bir marina ve bol yıldızlı bir tesis Karantina adasının çehresini değiştirecektir. Şimdilik Sağlık bakanlığının emin ellerinde “Çanakkale geçilmez” konumunda ama bir bakanlığın dinlenmesi için çok büyük bir parça, zaman içinde orada da tüm halkın istifade edeceği tesisler yapılacaklardır. Sit kelimesinin oturmak olmadığını insanlar, bilhassa memurlar da elbet anlayacaklar. Karantina adasına bir kongre oteli anlamlı fark yaratacaktır. Şu an bile Olive otel, Vourla ve Pera oteli ile Urla anlamlı aşamalar kaydetti. Çeşmealtı marinası da yolda.

 

Ego ve vizyon

 

Bu iki kavram ne derecede birbiriyle çelişiyor? Ego makam arabası olunca parlıyor. Vizyon için çalışkanlık ve görgü de şart veya belki de tam tersine görmemişlik eğer yeterince özlem var ise? Yeni Pazar yeri ve otobüs garı yapıldı. Yeni Pazar yeri Belediye işletmesinde haftada tek gün çalışıyor. Kaç kez motorsiklet pazarı olmasının faydası konuşuldu. Yok efendim araba pazarı yapacaklarmış. Çok küçük ve anlamlı olmaz.   Haftada iki gün motorsiklet ve bisiklet pazarı ise anlamlı olur ve Türkiye’deki en büyüğü olur. Pansiyonculuk bilhassa yeni meydan etrafında ve Çeşmealtı’nda cesaretlendirilmeli.

 

 

Meydan ve İskele

 

Meydan bir hizmet oldu ama Park sokak ve Kemalpaşa Caddesi Yıldız parkı, Çilingirçeşme sokak canlandırılmadan olmaz. O da bir proje kapsamında olabilir ancak. Esnaf biraz karşı çıksa da Kemalpaşa caddesi tek yön olacaktır önümüzdeki beş yıl içinde, ha keza yan yolları. Bir şehir çemberi yani tek yöne şehri dönen ve merkezi ferahlatan bir city ring olacaktır illaki. Ancak bu şekilde yürüyen ikinci sınıf vatandaş olma hissinden kurtulabilir.

 

Sokaklara park etmek ise belediyeye gelir getirici bir şekilde çözülecektir. Arasta araçtan arındırıldı ama şu an gene park yeri halinde. İşin en komiği de Urla’nın en değerli alanı yani İskeledeki lokantaların önündeki meydan (bedava) park yeri olarak kullanılıyor. Klozemenai kazıları ve pazarın arkası park yeri olacaktır. Ve İskele boyunda bedava park da sona erecektir. Aman lütfen İstanbul, İzmir’deki ücretleri ödeyerek 30 dakika park edebilsin bazı araçlar. Belediye görevlileri de meydan ve İskele’de denetlesinler. Hem gelir hem istihdam ve hem de çözüm. Belediyeciler görgü geliştirici seyahatler için yurtdışına çıkmayı seviyorlar. Yurtiçinde de örneğin Akhisar’da bu park işinin nasıl çözüldüğünü görebilirler. Keşke Urla yarımadası da Seferihisar ve Çeşme ile tek bir büyük belediye olsa. Seferihisar kavşağından öteye 2 kattan fazlası bundan sonra yasaklansa ve yavaş şehir kimliği perçinlenerek yürüyüş yolları, bisiklet yollarına, bağ turizmine planlı bir şekilde olanak sağlanabilse. Olur mu? Olur. Hayal etmek bir parçası.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yıldız Savaşları

 

Nasreddin hocanın eşeği gibi yaşlandıkça öğreniyoruz da ne kadarını eski tabirle kuvveden fiile geçirebiliyoruz? Yani yeni Türkçe: düşten gerçeğe? Nasreddin hoca biliyorsunuz eşeğini az yem ile yaşamaya alıştırmaya başlamış tam alışacak gibi olmuş eşek az yem ile yaşamaya ki ölmüş.

 

Yıldız savaşları rekorlar kırıyormuş. Bir tanesini sonunda merak edip baştan sonra izleyeceğim. “Niyet ettim”. Tvler reklamları ile dolu. Güzel konuşan güzel artizler çekim “deneyimlerini paylaşıyorlar”.

 

Arka plan ise şu bilgi 1900 lü yılların en çok satan yazarı kim biliyor musunuz?   Söyleyeyim: Edgar Rice Burroughs.

 

Kültürümüzü derinden etkileyen şeyler yazdı biliyorsunuz canım. En azından bir resimli romanını veya filmini görmüşsünüzdür. Kahramanı kim mi? Tarzan.

 

 

Artık nüfus artışı ve küresel ısınma hakkında yazmıyorum. Birincisi hakkında yaklaşık otuz -kırk yıl önce yazıyordum, ikisi hakkında ise 8-10 yıl önce; şimdi başkaları bu konularda konferanslar veriyorlar, yazılar yazıyorlar.   Tekrar tekrar yazmaktan ben sıkıldım.

 

Yıldız savaşları ve Tarzan ile ilgileneyim bari. Başka çok satan kitaplar da var bir tanesi Das Kapital, diğeri İncil ve Kuran. Mesele insanların anlayacağı dilde anlamak istediklerini yazmak. Cennet, Cehennem, iyiler ve kötüler ve illaki savaş. Savaşa savaşa, savaşı aşmayı öğrenmek. Uzlaşmanın bedava olmayacağını, kızarak bağırarak olmayacağını öğrenmek. Sadece savaştan az biraz daha ucuza olabileceğini.

 

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *