ABD de seçimler oldu. Eyaletlere atanan delege sayısı ile Trump “seçildi”. Halbuki “taşranın kükremesi” ile seçildi de denilebilir. Yüzde \”dört -beş\” daha fazla veriyordu anketler Clinton’a. Birçok seçmen bu anketlere bakıp gitmeye bile gerek görmemiştir sandığa. İngiltere’deki Brexit oylamasında bu filmi bir kez daha görmüştük.
ABD sisteminin bir özelliği de iki parti sistemi. Kanun koyucular nasıl Almanya’da Naziler bir daha iktidara gelmesin diye seçim kanunu koyuyorlarsa ABD de taşra fazla zırlamasın diye eyalet sistemini kurdu. Artık Almanya’da da Naziler “Nazi değilim, Elhamdülillah!” diyerek sandıkları zorlamayı çoktan öğrendiler son seçimlerde görüldüğü gibi. Biz bize benzeriz derken sadece biz Türkleri değil, Anadoluluları değil, tüm insanları kastediyorum.
Yani demokrasi evet, ama fazlası zarar, mantığı her ülkede var.
ABD de Hillary Clinton yüzde 0.2 daha fazla oy aldı toplamda! Seçimi kaybetti. Biraz komik değil mi? Hele hele demokrasi diye caka ve akıl satan bir ülkede. O aklı kısmen silahların zoruyla bir de daha iyi bildiğine inanarak dünyaya satan bir ülkede? Trajikomik. O nedenle insanlar sokakları kesiyorlar ve gösteri yapıyorlar Trump seçiminden sonra.
ABD seçiminde bir “bomba neticeye” geçen yazımda değinmiştim. Washington DC de Hillary Clinton’un oyların %92 ! sini alması apayrı analizlere gebe bir netice. Tuzu kuru olan veya iyi “beslenen” değişim veya risk istemiyor da diyebiliriz. Nobel ödülüne layık bir saha deneyi niteliğinde bu kesimin seçimi.
Obama gene de bu bir bayrak yarışı ve hepimiz ayni takımdayız diyerek tansiyon düşürmeye çalışıyor. Ya biri çıksa ve sistemde “ayarlamalarla” 10 yıl, 15 yıl veya 20 yıl başta kalmaya kalksa?
Nasıl bir seçim sistemi gerek diye dünyalılar olarak fikir alışverişinde fayda var.
Dağdaki çoban ile güzel kadının oyu bir mi? Diye biraz düşünmekte fayda var. Güzel olmanın da muhakkak etkisi vardır da, zengin ile fakirin oyu zaten bir değil zengin sesini çok daha güçlü duyurabiliyor. Bu tür ayrıcalıklar olmasa zaten zor çalışan bir tür olarak karnı doyanın daha fazla çalışma dürtüsü kalmayabilir.
Gerçekçi seçim sistemi isimli yazımda, geçen mayıs ayında, bu konuda bazı düşünceleri paylaşmıştım. O seçim veya bu seçim değil, genelde ve idealde nasıl olmalı gibisinden. Bizde örneğin partilerin veya hukuk fakültelerinin, baroların bu tür düşünceleri sonuna kadar düşünüp, tartışıp sonunda yazılı biçimde gerek seçim kanunu ve gerekse basit bir Anayasa taslağı ile hala ortaya çıkmamasını anlamıyorum. Herhalde laf yetiştirme çabalarından sakin ve dingin çalışmaya vakit ayıramıyorlar. Bir tek AKP üç dönem diye olumlu ve yapıcı bir kural koydu ve onu da sonunda en başta kendi başkanları için sulandırdı. Halbuki Erdoğan\’dan \”akil insan\” olarak parti daha çok faydalanabilirdi.