Okusak belki daha ılımlı yani eski tabiriyle mutedil davranmayı öğreneceğiz.
“Hollanda ineği almanın zamanı olabilir şu an.” “Yok yahu! Ben Allahtan geçen ay sattım benimkileri” konuşmaları geçiyor kırsal alanda. Tuzu kurular arasında.
Komik tarafı iki taraf da “oku” diyor. Biz de okumamakta inatçıyız. Doğru ya! Tuzu olmayanlar ise yallah sokakta “yeter!” diyorlar karşı tarafa.
İçimizdeki Hollandalılar diye yazılar yazılıyor. Vay vatan haini! Fikir falan nanay, hırs, kin kusuluyor toplantılarda, sokaklarda.
Adamı ziyaret etmek istiyorsun. Adam da “bu hafta olmaz bir dahaki hafta görüşelim” diyor. “Bu Çarşamba kızım evleniyor, düğün telaşesi var başım çok kalabalık şu an misafir kabul etmem zor, eltilerle hır çıkmasından korkuyorum” diyor.
Sen de doğru haklısın kardeşim diyemiyorsun. İstediğin zaman uluslararası kaidelere göre komşunu ziyaret edebilirsin ama biraz da düğünü var diye anlayış göstersen. Yok “ben geliyorum” diyorsun. Adam “müsait değilim” falan diyor sen kapısına dayanıyorsun. Ama bu arada “Nazi” diyorsun. Bu laf ağır bir laf, öyle mahalle kavgası üslubu. Tehdit ile “geleceğim hakkım var” diyorsun. Netice?
İşte ortada. Biraz sükûnet biraz anlayış ve karşılıklı nezaket bu sürekli el yükseltme yerine sanki daha iyi olacak ve taraflar birbirlerini anlayacaklar. Yok “ben dünyanın merkeziyim ben bakanım başbakanım cumhurbaşkanıyım!” İlişkileri zorlayabiliyor. Eh o da “bakan başbakan vs.” o da seçim ve oy için yanıp tutuşuyor.
Senin seçimin gelecek ay, onunki bu hafta, el arttırınca ona da sana da yarayacağınızı düşündüğünüz davranışlar ilişkiye zarar veriyor.
Evet ve hayır konusuna gelince: bebek hep evet der, ancak ağlayarak taciz eder. İstediğini alınca susar. Hayır demek bir öte safhadır.
Bebek hayır diyebilecek konumda değildir, anası veya babası ne verirse yer, nereye götürürse gider.
Bu referandumu çok merakla bekliyorum, bakalım devlet ana ve baba’ya ilk kez hayır diyebilecek mi seçmen? Cumhuriyetimizde halk 1961 ve 80 anayasalarında içinden istemese de hayır diyemedi. Ezici çoğunlukla evet dedi. Tarih bu günleri 30 yıl sonra çok hoş değerlendirecek.
Kitap okumakmış! Yaşam o denli eğlenceli ki değme aşk romanı, felsefe, vız gelir hayatı okumaya çalışmanın yanı sıra, en pembe dizden daha pembe ve eğlendirici.
“Beyaz Türklerin Başkenti” Urla’daki taşra ve emeklilik yaşamımı “Beyaz Türkler arasında 17 yıl” diye hicvedeyim dedim. Başlık hoşuma gitti ama düşündüm taşındım yahu bu “beyaz Türklerin” diğer Türklerden bir farkı yok aslında. Sadece “ayni gavurlar gibi ilk gördüklerini, düşündüklerini söylüyorlar ve empati, bilgi eksiklikleri var” dedim kendi kendime. Bu tavır ile de farkında bile olmadan rencide ediyorlar ve dışlanıyorlar. Tek fark ve özü bu. Eh gavurlar kadar – üstünüze afiyet – gavuristan mürekkebi yaladığımdan, -Elhamdülillah!- onları da anlayabiliyorum, beyaz Türkleri de! Beyaz olmayan ben!
Dünya çapında kırılganlıklar alınganlıklar ve yeter vaziyetlerindeki çözeltilerdeki taraflar doyum noktasına ulaşıyor ve kristalizasyon başlıyor. Katı duruma geçeceğimizi sanmıyorum, ama bir süre için geçebiliriz de – doğrusu bilmiyorum. Daha ziyade çözeltilerde bu kristalizasyonlar olmaması için ortak çıkarlar doğrultusunda daha ılımlı veya itidalli yönetim gerek. Gene de başka yol yok! Oku!
Önümüzdeki ayki referandum neticelerini merak ile bekliyorum.
“dizden” değil diziden!
en pembe dizden daha pembe ve eğlendirici.
2017-03-13 9:03 GMT+02:00 Mahmut Tolon :
Okumak çözüm değil. PISA’ya göre okuduğunu anlamada 43. yüz. Ha ha ha …
2017-03-13 10:03 GMT+03:00 Mahmut Tolon :