Dünyada “uzattın artık ” türünden günlük olaylara tanık olanların tepkisinden bahsedeceğim.
Okumuşların, liberallerin dünyasında homofob (eşcinselliğe karşı önyargılı!) yaftası yapıştırılmak hoş bir şey değil.
Serbest olsun, tamam ama sevmek zorunda mısın birader? Düşünün oruç tutmadığı için hala dayak yiyenlerin olduğu bir dünyadayız. Çoğunluk baskı uyguluyor ve kaba kuvvet kullanmayı kendine hak olarak görüyor. Eh, yeme içme hürriyeti deyince de yerel alışkanlıklara hoşgörü istenebiliyor. Geçen ramazan ayında Cihangir’de bir plak dükkanı önünde sigara, bira içenlerin dövülmesine Erdoğan, “hassasiyetlere saygı” gibisinden, yani dayak atana anlayış isteyen tavrını ortaya koyuvermişti!
İnsanlar para kazanmak topluma uyum sağlamak ve yaşamlarını sürdürmek derdinde iken örf ve adetlere ters gelen, burnuna veya başka tarafına halka takan, saçını yeşile boyayan tipleri görüyorlar. Anlayamıyorlar onların derdinin ne olduğunu! Bunu yapan gençler, ne mesaj verdiklerini kendileri anlıyorlar mı? Tam da emin değilim doğrusu.
Etrafta bir bölüm insanın anlamadığı bir sürü tavra hoşgörü talep ediliyor. Örnek homoseksüalite. Oy verenlerin büyük çoğunluğunun homoseksuellerden haberdar olduklarına şüphem yok, ama sınır veya sinir ucu nerede? Bunun alenen gösterilmesinde mi? Ve hatta aba altından sopa gösterilerek “homofob, gerici!” tipi bir tehdidin namluya sürülmüş bir mermi gibi hazırda tutulması mı?
Şimdi geçen yazımda başladığım “Neden Trump türü liderler bu kadar oy alıyor?” soruma cevap vermeye çalışayım. Tahammül, katlanma, hoşgörü merhaleleri ve günlük sorunlar ile boğuşurken, halk güçlü lideri özleyebiliyor.
Putin homoseksualitenin farkında değil mi sanıyorsunuz? Neden Rusya’daki yasaklar o zaman? Toplumun büyük çoğunluğunun en azından sempati beslemediğini bilmesinden. Bu tür liderlere popülist deyip de bu yaklaşımı tamamen öcü mü ilan edeceğiz? Belki “azınlıklara” kamu alanında daha dikkatli davranmalarını önermek, daha konservatif ve yapıcı (proaktif) bir yaklaşım mı?
Bu tür düşüncelerle oturup bir güncel görgü kitabı bile yazdım. Düşünün “köpeksiler” tabir edilen felsefi akımın önemli temsilcisi Sinop’lu Diyojen’in Atina’da meydanda kendini tatmin ettiği söylenir. Yani yüzyıl önce, kamu alanında öpüşmek kanunen bir çok ülkede yasak ve bugün bile çoğu ülkede en azından uygunsuz olarak addedilirken!
İletişimdeki dikkatin ne kadarını kendisinde toplamak ister bir insan veya bir azınlık? İdeal olarak her insan yüzde yüz ister tabii de, ne kadarı gerçekçi?
Örneğin özürlüler gidebilecekleri yol isterler (% 12). En tabii hak! Homoseksüeller (%2) özgürlük isterler. Alzheimer hastalarına dikkat gerek (65 yaşın üstünde %10) . Mongoloid çocuklara dikkat elzem (%0.2) ve liste her bir insana dikkat gerek diye uzar gider. Şizofreni hastalarına da özen ve anlayış elzemdir (%0.6).
Ne kadar dikkat ve ne kadar reklam ve duyuru, hangisi için? Hangisi artık kamu düzenini bozar hale geliyor ve ne kadarı kabul görür? Doğal olarak ailesinde mongoloid bir çocuk olan her an bu duruma özen gösterilmesini ister ve bu “ayrıcalık” hakkında daha fazla bilgi ve anlayış olmasını, da her sohbette, her alışverişte, her karşılaştığınız insana bu durumu anlatırsanız ne kadarı sizden kaçmaya başlar, biliyor musunuz?
İnsanlar çok akademik ve çok laf ile kısmen kendi anlamadıklarını sürekli paylaşan “okumuşlardan” bıkmış durumdalar. Her yazı her konuşma bir değişime yönelik amaç taşır veya taşımalıdır. Ama düşünerek yazmak ve konuşmak ve eşeğin kulağına su kaçırmamak gerekir. Hele yaza denk gelen bu ramazan ayında!