İnsanlar binlerce yıldır genelde yaşamda kalmak için bedenen çalışmış çabalamış. Biz de şu yıllarda artık çalışmadan veya en azından bedenen çalışmadan nasıl yaşayacağımızı ürkerek keşfetmekle meşgulüz.
Belki de eski düşünürlerin öngördükleri ideal yaşam’a yaklaşıyoruz.
İşsizlik. Hızla üstümüze geliyor. Bu yazı işsizlik sorununa proaktif bir yaklaşım denemesi.
Şu an eski zamanları özleyenlerin seçtikleri liderler dünyada ön plandalar. Bu sadece gece ormanda korkarak yürüyen insanoğlunun bildiğine sarılması refleksi. Daha 100 yıl önce herkesin inandığı ari veya üstün ırk safsatasının ne olduğunu herhalde anladık artık. Da, türümüzün her kesiminin anlaması öncesi, bu dogma’nın son can çekişmelerini yaşıyoruz.
10 yıl içinde çoğumuz şoförsüz araba kullanacağız. Birçok dükkan kapanacak. Çoğu alış veriş internetten yapılacak.
Eh, şoförsüz araba veya dron veya küçük helikopterler de istediğinizi ayağınıza kadar getirince bir sürü meslek kaybolacak. İnsanların zeka ve yeteneklerinin bir Gauss veya çan eğrisi gibi dağıldığını düşünün. Sadece tek yüzeyde olan değil, çok boyutlu bir çan eğrisi. Bırakın şoförsüz aracı, belki uzun yol kaptanlığı, pilotluk veya cerrahlık gibi mesleklere de talep de daha uzun bir süreç içinde azalacaktır. Ve tamamen değişecektir.
Siz yaşamını işçi, biletçi veya manav yardımcısı olarak geçirmiş çoğu bireyi alıp, ileri eğitime tabi tutup, bir bilgisayar programcısı veya moda tasarımcısı yapamayacaksınız. Ayrıca her insanın gençken bile bilgisayar programcılığı öğrenmesi demek, çan eğrisi gözlükleri ile bakarsa, bir sürü yetersiz programcıyı yetiştirme çabası olacaktır.
Demek ki farklılıklar kalacaktır. Eşitlik falan gibi hezeyanlar zaten gerçek yaşamda olduğu gibi zihnimizde de duvara toslayacaklardır.
Bu çarpışmadan bir patlama muhtemelen çıkmayacaktır. Sakin ve yavaş bir şekilde insanlığın eski hayali olan tembelliğin kutsanması doğacaktır. Her ülke – ki yüz yıl içinde ülke falan kalırsa eğer, kendi vatandaşlarına bir varoluş maaşı bağlayacaktır. Bunun adına da “sosyal devlet” denilecektir. Ama insanlar eşit olmak istemediklerinden çalışma alışkanlığı yaratabilenlere ayrıcalıklar veya tam o anlamda kaldıysa daha fazla para verilecektir. Dünya muhtemelen bir süre iklimlere göre gruplara ayrışacaktır, her yöne serbest dolaşım rüyası gerçekleşmeden.
İnsanlar boş vakitlerini spor yaparak ve yaratıcı konular ile uğraşarak değerlendireceklerdir. Sadece keyif veya zevki sefa ile salaklar yetişecektir. Keyif ile öğrenme ise yeni beyinlerin hayal ürünü değil, gerçekçi bir şekilde, adalet, adil dağılım, eğitim türünden sorunlara yapıcı yaklaşımını ön plana çıkartacaktır.
Keyifsiz öğrenme ise verimsiz ve yetersiz beyinlerin gelişmesi ile neticelenecektir. Şu an dünyadaki çoğu eğitim sisteminde bu keyifsiz ve meraksız öğrenme ön plandadır. Sadece bazı öğretmenler, bazı çocukların içindeki merakı canlı tutarak geleceğe ışık tutmaktadırlar.
Esas itibariyle gelecek ve öğrenmek, çok merak edilesi ve heyecanlı maceralardır. Ahlak, adabı muaşeret gibi konular önem kazanacaklar.
Alışkanlıklarla yoğrulan bir tür olduğumuzdan, biz çok daha fazla zamanı ileriye doğru düşünmek yerine, özel veya genel olarak geçmiş ile hesaplaşmak ve geçmişi kendi çıkarımız olduğunu sandığımız şekilde resmetme gayreti içinde geçiriyoruz.
İnsanlar her halde doğa ile insan nüfusu dengesinin gerektiği konusunda fikir birliği edeceklerdir. Çünkü zaman içinde bunun en büyük çıkarları olduğunu anlayacaklardır. Şu an uğruna bazı insanların kendilerini canlı bomba olarak patlattıkları dogmalar, kendi doğamızı daha geniş kitleler anladıkça, sadece tarih derslerinde okutulacaklardır.
Dipnot : Bu yazıyı bitirdikten sonra aklıma 17 -24 yaşları arasında yazdığım bir Almanca şiir geldi: Penner (Pöms von einem Gastarbeiter B.N.Deniz).
24 yaşımdan sonra o şiirlerin virgülüne dokunmadım. Yani yıl 1967-1974. Çok sonra Ahmet İnam bu şiiri ve diğerlerini Zaman Yapıcının Şiirleri adı altında söyledi ve Türkçe yayınlattı.
Tekrar okudum: O’nun koyduğu isim Tembel Teneke olmuş. Ben Türkçeleştirseydim herhalde “Miskinler” derdim, miskinler tekkesinden esinlenerek. Ama tembel sanki daha doğru ve bitaraf. Fransızca en yakın aklıma gelen kelime clochard olurdu, İngilizce bum. Clochard miskine daha yakın, bum ise tembel kelimesine. Son mısraını Ahmet İnam Hocanın çevirdiği, söylediği haliyle buraya alıyorum: “Çünkü biz peygamberleriyiz aklın.” Bu mısradan binlerle yıl önce de benzer düşünceler ortaya çıkmıştır. Aklıma gelen bir isim Sinop’lu Diojen.
Hocam her daim tembellikten yana oldum. Son zamanlarda okuduğum en güzel yazılarınızdan biri