Dalgacı Mahmut, “Memleket Meseleleri” ve Eczacıbaşı

“İşim gücüm budur benim” isimli bir kitap yazmış Bülent Eczacıbaşı. Sürdürebilirlik ön planda.  Bizim çocukluğumuzda “memleket meseleleri” konuşulurdu sofrada. Artık olay “sosyal sorumluluk” olarak adlandırılıyor.

Karnı doyan, kendisine ailesine hayrı dokunan insan, doğal olarak “kabilesine” de faydalı olmak için çabalıyor.

Zaman zaman “yel değirmenleriyle savaşan” bir süvari görünümü arz etse bile.  Klasik müzikmiş, sanatmış bazen “boş işler”gibi görünse de insanlığın önünü açan olgular. Sürü halinde karanlıkta ilerlerken simgelere ihtiyaç var. Akımları yönlendirecek olgulara.

Kitabında gerek iş hayatı, gerek eğitim konularını da derinlemesine ve inanarak irdeliyor.

Aile sofrasında “memleket meselelerini” konuşarak gelişme şansı olmayan ama iş hayatına girmiş ve girmekte olan gençler için çok değerli  bir kaynak.  Başucu kitabı olarak “al ve oku “diye öneririm.

Beni ilgilendiren birkaç satırı ise eğitim bahsinde buldum : Türkiye’de evrimin öğretilmemesinden  bahisle, bunun“dünyanın döndüğünü kabul etmemekten farksız” olduğunu ve “…çağdaş Türkiye’nin eğitimcilerine yakışmadığını” yazmış.

Sürdürebilmek çok önemli.  Bindiğimiz dalı kesmenin faydalı ve uzun süreli bir uğraş olamayacağını artık yavaştan anlama safhasındayız insanlık olarak.  Bu ve nüfus ile küresel ısınma gerçeği,  sadece akademisyenlere  veya politikacılara bırakılmayacak  mühim bir konu.  Nasıl savunma sadece askerlere bırakılmayacak kadar mühim ise  ve sağlık sadece hekim ve hemşirelere, eczacılara  bırakılmayacak kadar önemli ve hayati ise öylesine önemli.

Sürdürebilmek için çoksesliliğe ihtiyaç var. Çokseslilik kısır döngüyü aşar. Yoksa olay yan piri gelişir ve gereksiz bedeller öderiz. Sovyetler birliği dini yok sayarak ve doğaya gereken saygıyı göstermeyerek yok oldu. Biz de bilime yeter saygı gösteriyor muyuz bilemiyorum?  Bilime saygı için dik duran bilim insanlarına gerek var. Dik duran iş insanlarına gerek olduğu gibi.

Eczacıbaşı aileden gördüğünü, öğrendiğini  sürdürme gayreti ile bugünün işadamları arasında anlamlı bir köşe taşı, nirengi noktası  oluşturuyor bu kitabı ile de.  Umuyorum, Tüsiad’ın, Müsiad’ın  ve bilhassa genç işadamları derneklerinin, şimdiki ve bilhassa  gelecek temsilcileri için da etkileyici olur.

Zor iş Bülent kardeşin yaptıkları. Çözümü makulde aramak. İsrar ile!  Celal Bayar’dan bu yaklaşımı sürekli duydum. Hep “çözümü ekstremde değil de makulde aramak gerekir” der idi.

Benim gençliğimde  Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı  holdingleri vardı, ama bu arada benzer büyüklükte bir sürü şirket oluştu. Ekonomideki gelişmenin doğal süreci. Enerji, telefon, inşaat şirketleri.  Birbirlerine ödül veren Tüsiad yanında Müsiad da oluştu, devir değişti. Nejat Eczacıbaşı hayır işi için para kazanmaktan daha fazla çabalamak gerektiğini söylemişti. Zaman içinde gerek İstanbul festivali ve gerek ailenin genel duruşu birçok başarılı iş adamı için standartların oluşmasında bir çıta koydular.

 Eczacıbaşılar değişen ekonomide de  ülkenin gönlünde memleket meselelerine duyarlılığı ile ayrı olan yerini korudu bu kitap ile de pekiştirdi diye düşünüyorum.

İşinsanları içinde Koç ve Eczacıbaşı aileleri özel bir yer alabilmeyi ve sürdürebilmeyi başardılar.  İsrar  ve sebat ile çözümü normalde arayarak.  Hepimizin tedirginliği tabii yeni normalin  Kaliforniya’daki yangınlarda  olduğu gibi felaketlere yol açarak, küresel iklim değişikliğine yol açarak, seller, fırtınalar  deniz seviyesinin yükselmesi gibi  facialar ile bezenmesi  ve artan göç ile dengelerin artık normalde çözüm aramaya yetmemesi olasılığı. Malum göç ile hukuki dengeler ve ahlak dengeleri sürdürebilir olmaktan kolayca çıkabilirler.

Nedense kitap aklıma bu tür şeyleri de getirdi:

Acaba önümüzdeki on yıllarda  doğal felaketler ve savaşlar ile insanoğlu çözümü, ekstremlerde, apayrı  rejimlerde mi aramaya başlayacak?

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *