Hatırlıyayım diye bir telefon numarası alırken ismin yanına yaptığı iş vs de yazarım. Örneğin falan filan – emekli general. Bu alışkanlığım bazen birisinin alınmasına yol açabiliyor, bazen de neşeli bir lakabın oluşmasına.
Bir komşum var, benden yaklaşık bir km. ötede oturan. Buranın yerlisi, emekli bir elektrikçi. Güzel bir de Anadol’u var ama ehliyeti kaptıralı çok oldu. Senede 4-5 kez alkolü çok kaçırır. Bazen haylaz bir çocuk gibi fazla kaçırır. Bazen, dünya ahret sorularına takılır, iyice depresif olur. Dünya sorunlarına, eskiden kalan işlere kafa yorar. Tanıştığım yıllarda bağının yanı sıra güzel de fasulye yetiştiriyordu bahçesinde. Üç farklı üzümden çok güzel bir ev şarabı yapar.
Mehmet Fasulye diye kaydettim. Diğer komşularla konuşurken ismi “Fasulye Mehmet” olarak kaldı.
Bundan iki üç yıl önce alkollü iken, bir yazımı öylesine okumuş, yazdığım ile de tam hemfikir olmayınca gece saat birde telefon etmiş polise “Dr. Evinde gürültü yapıyor” diye şikayetçi olmuş. Polis gelmiş. Ben o saatte kaçıncı uykumdayım. Komşularla konuşmuş. Ev karanlık ,tekrar dönmüş. Benim birkaç ay sonra haberim oldu. Kendisi bana anlattı ve çok özür diledi. Son 20 yılda ben belki 4 kere iyice fazla kaçırmış haline şahit oldum. Birkaç kez bahçesine gittim. Birkaç kez geldi, bahçede çay, kahve içtik.
Bu sabah saat 8.15 de telefon. “Ağabey çözemiyorum, çok fazla kaçırdım ve cevap bulamıyorum, ya sen gel, ya ben geleyim” dedi. Hüngür hüngür ağlıyor. Belli ki gelecek hali yok.
“on dakikada yanındayım” dedim.”Sen bu arada alkol içme bol su iç.”
Motora binip yanına gittiğimde, önünde yarım su bardağı viski. “At şunu, içme” dedim. “Abi ben inanmam ama günah dedikleri bu olur” dedi. Tam çakırkeyif. Koronadan uzaktan sarılma hareketi yaptık. “Viski , rakı –“haa kalmadı, dün bir litrelik şişenin yarısı boştu, şarap, kahve ne istersin? “ dedi. Zor bela bir bardak soğuk suda anlaştık.
“Anlat” dedim “seni üzen ne?”
Bak dedi “kaynanamı ameliyat ettirdim.” Götürmesi benden, ameliyatı yapacak hekimi bulmak benden, ilaçlar benden.
“Bir kere bile teşekkür etmedi” Teşekkür hep yukardakine!” Parmağı ile gökyüzünü gösteriyor.
“Hem o zaman hastaneye götürmek, kabul ettirmek çok zordu biliyorsun.”
“Ne zaman oldu bu olay? “ diye sordum Yirmibeş yıl kadar oldu. Dedi. Ben makaraları koyuverdim. Meğer geçenlerde kaynanası bir başka komşuya “damadın sana iyi bakıyor” dendiğinde “tabii, demiş” “eşek gibi bakacak!” Bu söze bizimki çok alınmış. Bir iki düşünce sonra gelsin önce rakı, sonra şarap ve en sonunda viski.
Ben kahkahalarla gülünce “Mehmet de neşelendi: ” sağol be abicim, bak sorunumu çözüverdin” dedi. Artık bu yaştan sonra kaynananın tavrını değiştiremeyeceğimize karar verdik” Kalan viskiyi döktü. Su içmeye başladı. Korona’dan konuştuk biraz, “kokana bu“ diye isim takmış.
Kaynana bahane tabii. Almanlar buna: Leb –hayır leblebi değil! – Lebensschmerz, yani yaşam acısı derler.
Ben de evimin balkonuna döndüm, bir cenazeye çelenk yollamak, bir dost ile akşamüstü randevu, yaktım bir sigara, hukuk, uzlaşma vs . gibi yaşamın dayanılmaz hafifliklerini düşünmeye koyuldum. Hep şükrederek. Göğsüm hırıl hırıl, bu corona zamanında!