80 yaşında bir insan lokantada yemek yerken yemeğinin bir parçasını bir sokak kedisine verir. Bu “alışkanlık” ile kendisini bir tanrı gibi hisseder ve mutlu olur. Bu davranışla ülkemiz lokantalarında “kadrolu” sokak kedileri cesaretlendirilmektedir. Bu sayede bilinçli turist gelmez. Çünkü bilinçli insan lokantada üstüne tırmanmaya çalışan kedilerden geçecek hastalıklar hakkında fikir sahibidir. Para vererek bir ülkeye gidip kuduzdan leishmaniosis’e varacak hastalıklardan ürker. Sokak köpeklerinin kumsallarda, kedilerin kum oyun bahçelerinde cirit attığı ülkelere çocuklarını götürmez. Bu bilinçte olmayanlar götürür. Burada bir kartopu etkisi vardır. Özetle bilinçli (ve genelde daha zengin yabancı turist seçeneği olduğu için) gelmez. Ve milyarlar dolarlarla ifade edilebilecek bir turizm gelir kaybı oluşur. Kediyi lokantada “beslemek” basit bir ayol insancıllığı örneği.
Şimdi güzel bir akşam yemeği için beraberce oturmuşsunuz sahilde, kediyi yemeğinden veren dostunuza tüm bunları mı anlatacaksınız?
Korkarım evet. Saldırganlaşmadan, basitçe kırmadan.
Zihnimizdeki önkabuller, ezberler sonucu bazı alışkanlıklar, davranış kalıpları ile yaşıyoruz. Bu örnekten yola çıkarak birkaç başka örnek ile tüm batıda, bilhassa İskandinav ülkelerindeki yaygın ayol insancıllığı (pseudohümanizm), senden daha kutsalım çünkü daha bilinçliyim (holier than thou!) yaklaşımı, en sığ İskandinav köylüsüne bile olayları yargılama yetkisi verir sanılır. Bazısı Türk de olan Dünya bankasından maaş alan “kalkınma” uzmanı bu gibi kalıp ve ezber ile yıllarca bir ülkede yaşayıp lisanını öğrenmeye tenezzül etmez, Genelde sevdiğim İskandinavlardan yola çıkıp, Apartheid, ve heykellere varan bir bakış açısını paylaşmak istiyorum.
İskandinav ülkelerinde de bizdekiler denli sığ bilgili insan boldur ama, çoğu sizi yargılama yetkileri olduğunu düşünürler.
Gene 1968-70 lerde Kopenhag da radyodan “İan Smith beyaz bir köpektir hav hav hav” diye yaylım ateş halkı yönlendiren duyguları galeyana getirmeye yönelik yayınlar yapılıyordu. Oradaki sürünün bu denli havlaması neden idi? Umurlarına olduğu için mi? Sonraki olaylara bakınca net bir resim oluşmuyor zihnimde. Dünya kamuoyu o şekilde oluşturuldu ki İan Smith gitti. Apartheit yerini popülizme bıraktı. Apartheit’in kötü bir rejim olduğunda hepimiz hemfikiriz sanırım.
Şimdi Cecil Rhodes’ heykelleri İngiltere’de yıkılıyor. Rodezya’ya ismini veren adam. Saddam heykelleri yıkıldığı gibi. Rodezya’da doğan beyazlar gelen rejim sonunda Zimbabwe ismini alan ülkeden kaçmak zorunda kaldılar. Afrika’nın en zengin ülkelerinden biri olan Rodezya gitti ve Mugabe isimli “sempatik” bir diktatörün başarısı sonucunda Zimbabwe Afrika’nın en fakir ülkelerinden biri oldu. İan Smith is a White dog hav hav hav diye Kopenhag’da yayın yapan radyoyu hatırlıyorum. Ve uyum içinde havlayan “Danimarkalı aydınları”. Kopenhag’dakilerin umurunda değil de Zimbabwe’deki halk için ne iyi oldu ve bu gelişmeler kime yaradı?
Gelişmekte olan ülkelerde keyfi idareler olunca olan şeyler belli. Hasta olana kan verileceğine, kan hasta olandan alınıp sağlıklı olana veriliyor. Yani güvenli liman olarak addedilen ülkelere kaçıyor sermaye.
Saddam kötü idi tamam da, gidince olay yüzbinlerle ölen halka mı yaradı? Yoksa o petrolü alanlara mı? Apartheid kötü, tamam da çözüm nasıl olmalı? Homo homini lupus. Bir temel taşı yapılabilecek gerçek : insanlar eşit değil ve eşit olmak da istemiyorlar. Bu eşitsizliği nasıl dengeli ve sürdürülebilir alt ve üste geçişlerinin barışçıl ve fırsat eşitliğinin olduğu bir hale getireceğiz? Soru bu. Bu bir siyah – beyaz, Hristiyan- Müslüman , Yahudi veya değil sorunu değil. Esasen neredeyse zengin ve fakir sorunu bile değil. Saldırganlaşmadan, dezenformasyona başvurmadan, silahlandırmadan kendi doğrunu anlatacaksın bir ticaret eksik yapmayı göze alarak. Zimbabwe ve İrak’taki tüm mutsuz göçmenleri ülkene almak istemediğine göre.
Helsinki watch falan gibi kuruluşların raporları derken bakın aklıma neler geldi. Bir iç seçim neticesindeki avantaj yaratmak için İrak gibi bir ülkeye “demokrasiyi getirmeye” hazır güçler, yöneticiler var bu dünyada. Sürü de hep “kandırılmaya” hazır. “Alavere dalavere Kürt Memet nöbete” derlerdi askerde. Bu kadar cinlik ve sığlık sonucu (para hırsı, silah üretimi) küresel ısınma yanı sıra dünya çapında bir finansal kriz gelip o “güvenli liman” olan ülkelerin rahatını kaçıracak.