
Bazı korkular ile hepimiz yaşıyoruz.
Yüksek bir yerde ve korkudan altına kaçıracak. Kabus. Beş parasız kalacak. Ele muhtaç olacak.
Şiddet’e, keyfi yönetime maruz kalacak.
Benimki evrak korkusu. Evrakları dosyaya koymaktan olan nefret. Dolayısı ile yanlış koyma korkusu. Habire de birikiyorlar dosyaya konulacak kağıtlar, sonunda beni gömecekler ve nefes alamayacağım.
Bambaşka bir korku da bir konferansa, sunuma gitmek ve orada sazı eline alan adamın yaşam öyküsünü dinlemek zorunda kalmak.
Erkekliğin onda dokuzu dürtüsü bazen hemen ağır basıyor ve en yakın açıklığa kendini atma arzusu depreşiyor. Sen moderatör isen tabii bu zor. Eyvah.
Konu:Einstein. Konuşmacı alıyor sazı eline “işte burada bu saatte bir gün saatin başında bir kağıtta bu ismi gördüm. “”BEN o zaman öğrenci idim, yeni evlenmiştim, ilk çocuğum doğmuştu.. Ama kesin kes sağcı idim, komünist idim, yeni bölüm başkanı yardımcısı olmuştum. “Ayrıca da hiç mi hiç ilgilenmiyorsun adamın hangi bölümün başkan yardımcılığını yaptığı ile. Einstein dinlemeye gittin.
Konu: Vatikan. “Ben İtalya’da iken” veya “Benim bir İtalyan arkadaşım vardı..” “Çocuk iken – çok güzel bir çocuktum bir amcam bana bir gün dedi ki: Vatikan gibi güçlü olacaksın. Ama ben çok haylaz, çapkın, tembel idim.” Ben ben de – ben ben ramazan davulu gibi.
Konu: dünya tarihi: sunum 45 dakika sürecek…konuşmacı nerede ne okuduğu ve ders verdiği nerede Dekan yardımcısı olduğuna kadar 20 dakika kendini anlatıyor. Duramıyor.Doyamıyor. Dinleyici olan sen ise bir köşede sıkışmışsın kaçamıyorsun. Kabus.
Bir sunumdan ferah birkaç fikir ve bilgi ile çıkabilmek gerçekten özlenen bir şey.
Varsa, yoksa ben.. Ben ben de ben ben…Sen konuya bak. Kişi tabii önemli, biri diğerinden farklı. Bırak sonra ilgilenen olursa anlatırsın yaşam öykünü!
Online sunuma bayılıyorum. Kamerayı kapa, git evde yürüyüş yap, kimse ekran başında olmadığını göremesin.