Arap baharında kitleler kaybedecek birşeyleri olmadığı noktasına gelince diktatörleri devirdiler. Fransa’daki devrim de çaresizliktendi.
1782’de İzlanda’da Hekla ve Skapter Jokul volkanları patlar; sonra 1783’de Japonya’daki Asama Volkanı atmosfere lav ve toz bulutları saçar.
Peş peşe altı kötü mahsul yılı birbirini izler. Sonunda 1788–89 yılı kışı çok soğuk geçer; açlık ve çaresizlik doruk noktasına varır. Gerisi zaten sıradan tarih kitaplarında çeşitli yorumlarla birlikte mevcut. Bu basit biyolojik izahı, sosyolojik analizlerden çok daha inandırıcı buluyorum.
Biz korkak mıyız? Diğer insanlara nazaran daha korkak değiliz, ama kolay güvenmemeyi içselleştirmişiz.
İngiltere ‘de son istila Hastings muharebesinde olmuş 1066 da. Adamlar 1215 de Magna Carta yani uzlaşma ile tarafların anlaştığı ilk anayasa metnini kaleme almışlar. İngilizce’de süreç içinde sen ve siz farkı bile kaybolmuş yani kişiyi aşırı yüceltme anlamlı azalmış, dolayısı ile fikirlere daha fazla odaklanma imkanı başlamış. Her yörenin kendi temsilcisi olmuş parlamentolarında. Ataerkil (Pederşahi)yönetim aşılmış. Kadın hakları, insan hakları, birey değeri mücadele ile içselleştirilmiş.
Medeni Cesaret ve Şiddete cesaret veya cebri cesaret
Anadolu’da ise hep savaş, hep istila! İskender’den, Perslerden, Haçlı seferleri ve Osmanlı’da iktidar savaşları , Timurleng vs Cumhuriyet döneminde darbeler mayalanma sürecinin aile ve arkadaş çevresi dışında olmasına pek olanak olmamış. Kimse kimi seçtiğini ve kimin kendisini temsil ettiğini bilmiyor, bir lider sultasıdır gidiyor. Bireyden ziyade cemiyet ve fikirden ziyade, sürü psikolojisinde itaat doğal bir güven ihtiyacını karşılayabilmiş. Mayalanma süreleri hep kısa olmuş. Sulandırarak savunma alışkanlığımız gelişmiş. Aşiret veya geniş aile hala özerk hizmet anlayışı ile çalışamayan kurumlara karşı bir garanti. Doğal olarak ta kabile veya geniş ailede, bir patronun suyuna gitmek bireysellikten daha güvenli.
Güvenlik güçleri halka hizmetten ziyade merkezi iradeye hizmet ve asayişi garantilemek felsefesi ile kurulmuşlar.
Bizde ise devrim falan olmadı hiç. Olanlar “yukarıdan aşağıya” olan denemelerdi. Bunaldığımız zaman asker göreve diye üstü kapalı homurdanmalar hep oldu, ama demokratik bir değişim için medeni cesareti pek gösteremedik. Medeni ve sivil cesareti ceberrut veya cebri cesaretten veya kabadayı cesaretinden ayırmak şart! Askerin “devralması” da gerek Osmanı zamanında, gerek Cumhuriyette hep bir cunta şeklinde oldu. Cuntadan sonra bir tedbirler kanunu silsilesi ile suskunluk garanti edildi. Sonra askeri darbelerin çözüm olmadığını biraz da dışardaki dünyanın tesiri ile yavaştan anladık. AKP anlamlı değişiklikler yaptı en azından daha büyük kitleler kendilerini temsil edilmiş olarak gördüler ama güce alışınca bir de baktık AKP yönetimi de sanki tabulu idare alışkanlığımızı benimsemeye başladı.
Ses çıkartmak ve Saf tutmak
20-30 yıl evvel ancak bir Alamancı bürokrasi curcunasına, Banka’da sıraya riayet edilmemesine, veya gümrükteki memurun laubaliliğine ses çıkartırdı. Diğerleri protesto eden Alamancıya onaylamayarak bakarlardı . İnsanlar alternatifleri olunca veya hiç kaybedecek birşey olmayınca itiraz ederler.
Hala üniversitelerde, okullarda genel bir sessizlik hüküm sürüyor. Aman boşver başım belaya girmesin yaklaşımı çok yaygın. Medeni cesaret açısından istilalar sonucunda Anadolu insanı haklı bir kültürel tedirginlik içinde. Yaşamda kalmak için güç karşısında boyun eğmeye alışmış. Erken öten horozu keserler. Fikir ve kişiyi ayırdetmek herzaman kolay olamıyor ve neme lazım kurunun yanında yaş ta yanar.
Yepyeni bir iletişim çağına girerken Cumhuriyetin ilk seksen yılında kalabalık bir ordu bir stabilize edici faktör idi. Şimdi de doğal olarak kalabalık bir diyanet işleri ile huzurun sağlandığı düşünülüyor. Çokseslilikte dengeyi arama alışkanlığımız, coğrafyamız ve oluşan kültürümüz nedeniyle pek gelişmiş değil, ama kaçınılmaz olarak teknolojinin getirdiği şeffaflık ile artarak yerleşecek.