1991 yılında olan gerçek bir öykü ve düşündürdükleri
Yıl 1991, Mayıs 1991. Bir keçi ve başka keçiler. Yer: Türkiye Cumhuriyeti. Bir gazete haberi üzerine sinirlerim boşaldı ve bütün günü gülerek geçirdim. Hiçbir şeye kızamadım.
1- Bigadiç’te Saffet Hanım’ın bir keçisi varmış. Bigadiç sevimli bir batı kasabası.
2- Orada çalışan doğulu inşaat işçilerinden Abdülcabbar Bey keçiye tecavüz etmiş.
3- Saffet hanım keçisine tecavüz eden Abdülcabbar Bey’i öldürmüş. Keçiye tecavüz davası cinayet davasına dönüşmüş.
4- Abdülcabbar Bey’in kardeşleri Saffet Hanım’ın oğlunu öldürmüşler ve keçi davası kan davasına dönüşmüş.
5- Bigadiç ahalisi galeyana gelmiş ve doğulu işçilere karşı gösteriler yapmışlar. Güvenlik güçleri gösterileri güçlükle durdurmuşlar.
6- Doğulu işçiler linç edilmekten korkarak ilçeyi terk etmişler.
7- İlçede inşaatlar, işçiler gittiği için yarım kalmış.
Haber bu kadar. Keçi ve keçiler. Keçilik yapmak. Keçi inadı. İki keçi dar bir yolda karşılaşmışlar…
Keçi, süt veren, çok verimli olmayan bir yaratık. Fransa’da keçi sütünden yapılan peynir nefistir. Teke, keçinin erkeği. Teke gibi kokmak diye bir tabir vardır. Oğlak, keçinin yavrusu. Eti güzeldir. Keçinin ve tekenin eti hafif ekşimtırak ve serttir. Keçiler özellikle ormanlara zararlıdır. Keçi yünü makbuldür. Bir de keçiboynuzu vardır.
Bu cümleler keçilerin normal olarak yaptığı çağrışımlar. Bu cümleler ile bir insanın bir insanı öldürmesi, o insanın yakınlarının kan davası gütmeleri, kitlesel tepkiler… Birbirinden çok uzakmış gibi görünen öğeler. Türkiye’nin doğusu ve batı arasındaki kültürel farklar, cinsel bunalım ve gurbette çalışan insanın problemleri.
Hoşgörü. Nefret. İki insanın ölümü ile somuçlanan bir keçi hikâyesi. Tüm problemleri daha “insanca” bir şekilde yansıtmak mümkün mü? Acaba bütün bu olaylara sebep olan keçiye ne olmuş? Muhabirlerden, televizyondan keçinin resmini göstermelerini istemek gerekmez mi?