Suriye politikamız proaktif mi agresif mi?

Geçenlerde Dışişleri Bakanımızın BM (Birleşmiş Milletler)de İngilizce yaptığı konuşmayı dinledim. Gerçekten felaket bir İngilizce ile hitabetti dinleyenlere, kişinin kendisini bilmesi ile ilgili bir şey galiba. Ben çok üzüldüm Bakanın İngilizce seviyesi çok önemli değil, telaffuzunun çok kötü olması da mühim değil.  Bir ülkeyi temsil ederken bir düzeyde etme gereği var ve bilhassa BM de tercüman kullanmak olağan. Kusursuz bir İngilizce mesajı vermek de bence hem temsil rolü hem de dinleyenlere karşı  nezaket gereği. Ama sanıyorum güç biraz ego şişkinliğine yol açıyor.

Suriye ile olan ilişkilerin önce bu denli yakın sonra da bu denli düşmanca olmasına da biraz şaşırdım ve  Suriye konusunda bilgi toplamaya çalıştım. Bu yörede görev yapmış ve ülkenin yurtdışında temsilinde en üst düzeylerde çalışmış ve halen çalışan diplomatlarla.  Bir kısmı hükümetin politikasının ana hatları ile doğru ve karlı olacağını savunurken  çoğunluk yanlış olduğu kanaatindeydi, detaylarda anlamlı hatalar yapıldığında hepsi hemfikir idi.

Konuştuklarımdan bazıları  Dışişleri Bakanımıza müzakerelerde ve bilhassa konuşmalarda  tercüman kullanmanın daha doğru  olduğunu bizzat  veya diplomatik silsile içinde ifade etmişler. Üçüncü dünya İngilizcesi ülkemize yakışmıyor.

İran bölgede çıkarlarını korurken bizim yaptığımızın kısmen ideolojik bir yaklaşım sergilemek olduğunu söylediler. Esad’ı Müslüman kardeşlerle gücü paylaşmaya zorlamak istememiz kısmen bizde bir dış gücün PKK ya hükümette yer vermemizi istemesine benzetiliyor.

ABD Başkanlık seçimleri bitene kadar  Suriye’de bir çözüme yönelik bir hareket olmayacağı konusunda tüm konuştuklarım hemfikir.

Daha evvel Libya ve Irak konusundaki diplomasimize ve davranışlarımıza ters bir politika içinde olmamız ise biraz da şaşkınlıkla izleniyor.  Suriye ordusunun içindeki Rus gücü ve Rusya’nın hem bizimle yoğun ilişkisi hem de Suriye içindeki çıkarları göz önüne alınınca uzmanlar  Suriye konusundaki bu ani politik tavır değişikliğinden  tedirginler.  Suriye ordusunda sadece subay seviyesinde 1000 kadar kişi bir Rus ile evli imiş. Bu  ilişkinin derinliği hakkında bir fikir verebilir.

Sünni nüfusun çoğunluğu ise gene de politikamızın uzun vadede karlı olabileceği yönünde bir ümit verebiliyor.  Bu kadar ön plana çıkmadan da bu yapılabilirdi.

Güç sahiplerinin Irak savaşında ABD yanında yer almayarak masa dışı kalmamızdan zarar gördüğümüz hissi sanki Suriye konusunda bu denli aktif olmamızın izahı olarak görülüyor. Irak savaşına müdahil olmamamız dünya kamuoyunda çok olumlu olarak algılanmıştı. Neticenin bizim kısmen aleyhimize dönüşür gibi olması ise ondan sonraki politikamızda bazı hatalar ile izah ediliyor.

Lazkiye Cumhuriyeti adı altında yeni bir oluşum olacağına ise görüştüklerim çok gerçekçi değil diyorlar. Esad ne kadar yanına Hristiyan azınlığı  (%10) kendi mensubu olduğu Nusayrileri de (%12) yanına  alsa bile Sünni çoğunluk buna izin vermez deniliyor. Esad’ın günlerinin sayılı olduğu konusunda ise görüştüklerimin çoğu hemfikir.

Kabuklar bu yörede kırılacak deniliyor. Bizdeki “dindar gençlik yetiştirme” , din dersleri, cem evleri’nin ibadethane olarak  tanınmaması, olağanüstü diyanet bütçesi ile devlet idaresinin  ve uzun vadede çatlayıp kırılacağı gibi, Suriye’deki istibdat idaresinin zaten kırılmakta olduğu konusunda  uzmanlar hemfikir. Bu arada Güneydoğu’da insanların ölmesi kısmen bizim aktif  ve kısmen agresif Suriye politikamızın neticesi.

İnsanlar daha çok ülkede neden benzine bu denli çok para ödemek zorunda olduğumuz ile ilgili , savaşla ilgilenmiyorlar.  Emekli subaylardan sonra emekli siyasetçilerin ve  ailelerinin neden bu denli kıyak emeklilik hakları ile donatıldıklarına tepkili.

Putin’in İstanbul  ziyareti ve ABD Başkanlık seçimleri Suriye politikamızın bir şekilde kimse tarafından istenmeyen boyutlara tırmanmadan çözülmesi için önümüzdeki iki merhale.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *