Patlayan zeytin işçisi ücretlerine ve yurtdışında üretici desteklerine değinmiştim. Bu arada ülkemize de Gürcistan’dan, Suriye’den göçmen tarım işçisi geldiğini öğrendim.
Akhisarlı çiftçi Haluk Yol’ dan bir katkı: “Zeytinin kendisi dünya fiyatına, yağı dünya fiyatına, neden bizim mazotumuz, aracımız, traktörümüz dünya fiyatına değil?” diyor. Bir de çok önemli önerisi var : “zeytin üreticileri artık toplama yevmiyesini pamukta, domateste olduğu gibi günlük değil, kilo başına ödemek yoluna gitmeliler.”
Zeytinyağ Fabrikatörü Fettah Gürmen zeytin konusunu çok güzel anlattı:
Hırsızı gece pancuru açarken görmüşler ve sormuşlar: “Ne yapıyorsun?”
Hırsız: “Keman çalıyorum!” demiş.
Yakalayanlar “Sesini duymuyoruz!” demişler.
Cevabı : “ Sesi yarın çıkacak!”
Mardin’den, Adana’ya, o denli çok zeytin ekildi ki, ülke olarak ne zeytinyağını ne de yemeklik zeytini tüketmemiz mümkün olmayacak. Avrupa’ya, Hindistan’a, Çin’e açılmamız gerek.
Geçen hafta üreticinin üretmeyeni taşımaktan beli büküldüğünü yazmıştım.
Kohl Alman Başbakanı iken vatandaşlarına “Biz bir endüstri milletiyiz, tatil yöresi milleti değiliz, daha çok çalışmamız gerek” demişti. Çalışmak ferahlatır!
Kimse de çıkıp “Almanya bir çalışma kampı mı? “ diye laf ebeliği ile cevap vermemişti. Biz ise korkarım tatil yöresi milletiyiz ve bir politikacı çıkıp “daha fazla çalışmamız gerek” türünden bir laf etse, cevap yetiştirmede hiç de geri kalmayız.
İklimi güzel, cennet gibi bir yöre Ege bölgesi ve evet, çalışmak ile fazla aramız hoş değil. Üretime soyunun, çalışan bulmakta zorlanacaksınız. Acımık yani kapari ihracatı yapan bir Urla’lı Türkiye’de kapari toplamasının pahalı olduğundan ve işini sürdüremediğinden Özbekistan’dan kapari alıp, işleyip, ihraç ettiğini anlattı. Halı derseniz, çoğu zaten Pakistan’dan Hindistan’dan geliyor artık.
Politikacılara çiftçilikle ilgili sorunlar anlatılmak istenildiğinde, olayı hemen kavrayıp yanıt vermeye antrenmanlılar, “Benim çocukluğum köyde geçti, derdinizi çok iyi anlıyorum” türünden bir cevap veriyorlar. Çiftçilik artık eskisi gibi değil, çevre koruma da işin parçası. “Benim çocukluğum Nükleer Tıp merkezi olan bir sokakta geçti, ben Nükleer tıbbı çok iyi biliyorum” diyemiyorlar. Neden acaba?
Yarın çiftçiler bugünleri de arayacaklar eğer konularına hakim ve dik durabilen politikacılar yeni seçim kanununda üreticiyi temsil etmezlerse. Çocukluğumda nüfusun % 80 i kırsal kesimde yaşardı, şimdi ise bu oran %40 ve daha da azalacak doğal olarak.
Çevresel açıdan Yale üniversitesi çevresel performans endeksine göre ülkeler arasında 109. sıradayız Moğolistan, Moldavya, Suriye, Ürdün, Gana falan ayarındayız. Bindiğimi< gezegene ve kendi geleceğimize karşı biraz ayıp sanki.
Bergama kavşağı
Bergama’lı okurum Emin Urgun Bergama kavşağındaki hekimler anıtına bana Antipas’ı da ilave etmemiz gerektiğini yazdı. Antipas isimli hekimi duymamıştım. Önce Asteriksten alıntı bir isim sandım Antipas’ı . Çok hoşuma gitti ama araştırınca Hristiyanlığın başlangıcında Aziz mertebesine gelmiş, diş hekimlerinin bir atası olduğunu öğendim. Bence de, anıtta Antipas’ın da ismi olması gerek!
Vurdumduymazlık
Bergama’da Emin Bey ve arkadaşları Unesco’ya başvurmuşlar bile. Darısı Urla’lı Anaksagoras’ın başına. Gene Bergama’da müzik yapan sempatik bir ud çalan ustanın dükkanına gittiğimizde parşömen hakkında 3 lisanda yazılmış renkli bir broşür verdiler. Almanca ve İngilizce yazılımlarda inanılmaz yanlışlar vardı. Epostamı verip düzeltmeye gönüllü oldum. Talep bile gelmedi. Hoş oraya gidene kadar Çeşme’nin duayen bir otelinin muhteşem termal bölümünde 3 lisanda yazılan bilgi tabelasında, bırakın Almanca ve İngilizceyi, Türkçe ‘de de eksikler vardı.