Eksikleri olsa da genelde Türkiye’deki sağlık hizmeti dünyadaki birçok sistem ile mukayese edince çok iyi. Daha iyi olsa dedirten bir sürü de detay var. AK Partiye birçok konuda çözüm nasiboldu. Sigara, obezite kampanyaları iyi yönetiliyor. Randevulu sistem çok iyi. Bakanlık koltuğundaki istikrar başlıbaşına bir başarı nedeni. 1990 larda araştırdığımda son 30 senede Sağlık Bakanları ortalama 8 ayda değişiyorlardı.İstikrar önemli ama diğer taraftan uzun süren güç, mütehakkim bakış açısı ve deformasyonu da beraberinde getirebiliyor. Son bakanlık değişiklği dümenin Üniversitede şekillenmiş bir hekimden özel sektörde yatırım yapmış bir hekime geçisi açısından da ümit verici.
Hasta yerine batı dillerinde “sabırlı” (Patient) deniliyor. Hastalık ve tedavi gerçekten de sabır gerektiren bir süreç.
Daha yapılacak işlerin başında bir zihniyet değişikliği var: Özel Tıb veya Resmi Tıb ayrımı kalkmalı zaten süreç ve reformlar o istikamette gelişiyor.
Hasta sağlık harcamasını vergiden düşebilmeli. Basit, sağlık olayında denetimi, uygulanması kolay bir yöntem. Vergi veren kesim hükümetin politikası gereğince desteklenmesi gereken özel tıp kesimi! Resmi tıp ise döner sermaye adı altında benzer hizmeti çok daha özel bir şekilde gerçekleştiriyor. Üniversitelerin döner sermayeleri 10 milyarlarca ciro yapıyor. Sağlık olayını bir bütün olarak alıp KDV kapsamı,dışında tutup vergi bürokrasisinin basitleştirilmesinde büyük fayda var.
Sağlık bakanlığı hastane işletmemeli. 20 küsur yıl kadar evvel en büyük KİT diye yazmıştım.. Kuruluşlara eşit mesafede duran va vatandaşın çıkarını koruyan bir konumda olmalı. Çokseslilik türümüzün tek seçeneği ne kadar çoksesliliği sağlık sitemi taşıyabilirse o denli tıbbiye gelişir.
Kira gideri olmayan “resmi tıb” bir yanda, özel tıb bir yanda. Oysa tıbbı, özelde de resmi kuruluşlarda da yapan aynı ülkenin vatandaşı, aynı eğitim aynı denetimden geçmiş. Tıbbın yerel denetimini, desteklenecek yerel tabip odalarına bırakarak tıbbi ve “özele sevk” bürokrasisinin azaltılması o kadar da zor değil. Sadece istek sorunu. Eğer sözedilen “serbest seçim ve rekabet” tıpta uygulanırsa bundan hem azalan ve ferahlayan bürokrasi hem de vatandaş faydalanır. Devlet, “ şu aleti ihaleyle şöyle mi alayım vs.” gibi işlerden sıyrılıp politik seçenek ve denetim gibi görevlerine daha rahat yönelebilir.
İsteyen, istediği yerde şu ya da bu tıbbi hizmetten faydalanabilir. “SGK bu hizmete şu kadar ücret biçmiştir. Başka bir yerde muayene, tetkik, tedavi olduğunu ya da gözlük aldığını, dişlerini yaptırdığını belgelendirene bu ücret ödenir, eğer arada bir fark var ise bunu da hasta kendisi öder” gibi. Birçok insan hem SGK dan faydalanıyor hem de özel sigortası var. Olsun da, ama daha basit ve artık son dönemlerde (Allah razı olsun) az kırtasiyeli Devlet hastanelerinde işlem yapıldığı için özel sigortalar hepimizin sırtından kar ediyorlar.
Muayenehanesi olan hekim sadece resmi tıp gözlüğüyle bakınca sorun, ama aslında çözüm! En ekonomik tedavi ayakta yapılabilenidir.
Hekimler zor bir iş yaparlar. Askerimizdeki intihar oranları manşet yaptı. Almanya’da kadın hekimlerin kendi canlarına kıyma oranı örneğin normal halkın 5,6 misli! Ann Arbor da yeni yayınlanan bir araştırmaya göre ABD de hekimlerde intihar oranı halkın epeyce üstünde. Genelde meslek içi baskı, yaşamın sonunu getiriyor ve en sık ilaçla değil de ateşli silahla ölümü tercih ediyorlar. Kanlarında uyarıcı ilaç bulunuyor da nadiren antideprasan bulunuyor. Sanki sağlık hizmetinden yeterice istifade edemiyorlar mesleki baskı altında! Bin yıl kadar önce yazılan (mutluluk veren Bilgi) Kutad Kubilig de bile “Hekimin hakkını koru” der. Devlet çalışan hekime 5-6 bin Tl veriyor, bugünün şartlarında iyi bir gelir. Ama gel gör ki ondan sonra bunun iki üç mislini etrafta dolaşan yerel halkın kısmen tanımadığı koordinatörlere veriyor.
Yarın
Sağlık ve Kızılay