Devlet hekimine bir sürü yan ödenekten gelir verdiği için emekli olunca geliri sadece maaşı üzerinden hesaplanıp 1500 Tl civarında oluyor. Halbuki tek dönem milletvekili olmuş bir vekilin kızı ise, isterse 70 yaşında olsun, nanası da bundan 50 yıl önce birt dönem milletvekilliği yapmış olsun, hem TBMM anlaşmalı hastanede ücretsiz tedavi görüyor, hem de üç ayda sekiz bin TL maaş alıyor. Hani anayasanın eşitlik ilkesi? Evli değilse tabii alıyor maaşı ama bu gelirle evli kalan kadın sayısı da az oluyor korkarım.
Tabip Odalarının \”vatan kurtaran\” politika ve politize laf ebeliği dışında yapacak daha çok işleri var.
Kızılay bir KİT mi?
Batı ülkelerinde kan gerektiği zaman hekim bir iki telefon numarasını arar ve kuruluşlar hastaneye kanı getirir. Kan verildiği zaman da bazen küçük bir ücret ödeniyor mükellef bir kahvaltı sunuluyor. Kan verdiğiniz şirket o kandan kan ürünleri vs imal ederek epeyce de para kazanıyor. Kan peşinde hasta yakınları oradan oraya koşmuyor. Konunun ehli insanların hekime bu konuda yardım etmeleri hasta ve yakınları açısından daha insancıl. Basitçe isimlendirecek olursak bizdeki iğrenç bir durum. Hasta yakınları kan bulmak için seferber olmamalı, bunu sistem yapmalı. Kızılay kan konusunda “özellleştirilmeli”!
Ayaktan tedavi başlıbaşına bir çözüm.
Dünya ayaktan tedaviye yöneliyor. Daha ucuz daha kolay ve sağlıklı. Hasta alıştığı ortamda dinleniyor. Toplum olarak sadece hospitalismus diye bilinen hastane mikroplarının tedavisi için yüklü paralar ödüyoruz. Muayenehaneleri cesaretlendirmek ve özel sağlık sigortalarını ayaktan tedaviye her sigorta vakasında ayaktan tedavide de bir oranda öder hale getirmek gerek. Gözde Laser tedavisi, böbrek taşı kırma, çoğu endoskopik girişim, küçük müdaheleler ve anjıyo ve hatta kalbe stent kısmen ayaktan yapılabilirken sigorta sisteminden kaynaklanan sapma ile hasta yatmış gibi gösterilerek maliyetin artmasına yol açılıyor.
Tıbbiye öğrencisine evrim anlatılmıyor. Bu konuda ortacağvari bir yaklaşım içindeyiz. Nasıl kök hücre tedavisini anlayıp özgüven sahibi olacak?
Üniversitelerde evrim kuramı bazı bölümlerde örneğin genetikte falan doğal olarak öğretiliyor ama neredeyse sanki sade belirli kastlar çerçevesinde. Bilmeyen de anlamayabiliyor ve “yok öyle bir şey” ,“Evrim sadece bir teori” falan diyenler bile var. Halbuki bu kuram ve oluşan bakış açısı sayesinde bu transplantasyonlar ve tedaviler yapılabiliyor.
Üniversitede 5 yıllık- 10 yıllık “profesör” lük kadroları açılmalı. Doktor tezi yapan bilimsel yeterliliği saptamış insanlar üniversitede oldukları süre bu titri kullanabilmeli ama özel muayenehane açtıkları anda bu titri üniversitede bırakmalılar. Bu tabipler odalarınca da etik açısından eleştirilen olduğu gibi, yani bir haksız rekabet olarak algılanmalı.
Beyin damarları cidarlarındaki feşmekan hücrelerinin yağ metabolizmasındaki veya zurt hakkında bir iki yayın yapan, bu konuda yayın yapmayandan daha iyi bir uzman hekim değil doğal ve yasal olarak.
Bir bölümün başına gelen hekimin hastane içinde özel muayenehanesi olabilmeli. Özel ameliyatını hastane içinde yapabilmeli sadece sözleşmesinde haftada ne kadar süreyi özel hastaları için harcayabileceği netleştirilmeli. Bir bölümün başına gelen hekim sözleşmesindeki süreye göre artık o bölümün mutlak hakimidir. Zaten hastane dışında bir yere muayene yapmaya gitmek için bir vakti olmaz. Bizdeki gibi dönüşümlü klinik ABD şefliği bütün muayyen titrleri toplamış hekimlerin eşit olduğu yanılgısının bir yansıması. El hak değiller. Çalışkanlık açısından bile o denli çok fark var ki! Mütevelli heyetleri bölüm başkanlarının seçiminde kişilerin mülakatlarına ve bilimsel yetileri ve verilere göre seçimi yapmalı. Hangi parti veya zihniyet, din veya yöreden olduklarının o yörede oturan insanların sağlığı açısından önemli değil.