Değerli Başbakan Erdoğan, tanışmasak da mecazi olarak beraber yürüdük biz bu yollarda ve beraber ıslandık bu yağmurlarda, ama artık daha açık konuşma vakti geldi. Birilerinin de size bu nüfus konusunu basitçe anlatmaya çalışmasında fayda var. İzninizle ben deneyeyim.
***
Dün tekrar nüfus konusundan ve uluslararası bir komplodan bahsetmişsiniz.
Cumhurbaşkanı, dünkü konuşmasında Türkiye’nin yurtdışındaki imajından ve görüntüsünden endişeleniyor. Görüntü ve imajımızı düzeltmek için yapacağınız şey basit: en azından nüfus konusunda susmak.
***
Nüfus bilincinin gelişmesinde hasbelkader bu ülkede öncülerdenim. Sizden biraz daha yaşlıyım, epeyce yoğun nüfus ile uğraştım. Sizin ‘de benim kadar bu ülkeyi sevdiğinize dair bir tereddüdüm yok.
Basitçe bir kez şu nüfus olayını anlatmaya çalışayım izninizle: dünya denilen gemide diyelim ki biz 1100 insanız. Bu geminin istiap haddi de 1000 insanla sınırlı. Gemi yalpalamaya başlamış.
Hep beraber bu gemide dengeyi nasıl tutturabileceğimiz üzerine kafa yorma vakti geldi.
Bu gemide 8 mi, 12Türk mü var, önemli değil. Lütfen bırakın insanlar istedikleri kadar çocuk sahibi olsunlar. Zaten bırakmasanız da oluyorlar ama bu konuda devamlı konuşarak ülkeye ve kendinize zarar veriyorsunuz.
***
Somut sayılarla da deneyeyim:
Refah ve etki ve bilim sayı ile ölçülmüyor, nitelik de çok önemli. İsrail, ABD ve tüm dünyada yaşayan Musevilerin sayısı da bakın 15 milyondan az.
Yaklaşık üç yüz milyonluk “Araplar” karşısındaki ve 7 milyarı aşkın nüfuslu dünyadaki konumları belli.
İsveç denilen ülkenin nüfusu ise 9 milyon. Avustralya ve Kanada’nın nüfusu yirmişer milyon civarında.
***
Kalite, eğitim, bilinç düzeyi önemli. Sayı değil. Finlandiya’da, Asya’da üç çocuk tavsiye edince bilgili insanlar arkanızdan gülüyorlar. Konuyla ilgilenen bir vatandaş olarak bu ağırıma gidiyor. Anlaşılan memur olan danışmanlarınız sizinle açıkça bu konuyu konuşamıyorlar. Sizden ricam bu konuyu açmamanız. 1970’lerden beri konu ile yakinen ilgiliyim. Son 7 yıldır “Uzun Yaşam ve Uzlaşma” diye Dokuz Eylül Üniversitesinde lisansüstü ders verdim.
Kim Türkiye’nin nüfusu azalsın diye çaba gösteriyor? Nüfusları kısmen artan Afrika ülkeleri mi? Yoksa nüfusları azalan Avrupa ülkeleri mi? Nüfusu az da olsa göç sayesinde artan ABD mi?
Celal Bayar ile gerek ülkenin gerek dünyanın nüfusunu saatlerce konuşmuş bir insanım. Babam Yassıada’da yattı. Sizi birçok hizmetinizden dolayı takdir ediyorum.
***
Merak ediyorsanız, ne zaman vakit ayırabilirseniz ben size nüfus konusunu uzunca bir süre anlatmaya hazırım. Birkaç günlük çalışma ile bu konuya daha hakim bir şekilde konuşabilirsiniz. Lütfen bu konuyu artık kapatın, komik oluyor ve ülkenin dünya kamuoyundaki imajına zarar veriyor bu tür konuşmalar. Genç Siviller gibi başladım, aynen bitireyim: Başbakanımız olun, demografımız, öğretmenimiz falan değil lütfen.
Konu ve öneri çok iyi amma anlatım sıralamasında kopukluklar var. Bence Başbakana değil genel okuyucuya hitap etmeniz daha etkili olurdu Özkök
Yerinde ve güzel yazılmış bir makale.Yazarın emeğine ve yüreğine sağlık.Yoruma yorum gibi olacak.
Başbakana hitap edilmemeli doğru ama konuyu sıklıklsa gündeme getiren bizzat Başbakanın kendisi.
Dün okuduğum en heyecanlı yazıydı. Üslup bana göre sert. İçeriğe çoğunlukla katılıyorum. Kentleşme, eğitim, gelir düzeyi vb. sosyo-ekonomik olgular demografik eğilimleri belirliyor. Bu alanda hükümetlerin yönlendirme yapmaya çalışması genellikle etkisiz kalıyor. Bu konularda hemfikirim. Katılmadığım, daha doğrusu uluslararası ilişkiler literatürü bakımından nüans bulduğum noktalar şunlar:
Ülkelerin gücünü, etkisini belirleyen unsurlar arasında demografinin yer aldığı fikri tamamen yanlış değil. Ülkelerin gücü askeri, ekonomik, teknolojik, kültürel, coğrafi ve demografik bileşenlerden oluşuyor. Yani Afrika’daki gibi sırf nüfus büyüklüğüyle bir yere varmak mümkün değil ancak ceteris paribus nüfus büyüklüğü önem taşıyor; süper güç, büyük güç veya bölgesel güç olmak için diğer bileşenlerle beraber belirli bir nüfus büyüklüğü bir faktör oluyor.
Örnekler: İsviçre veya İskandinav ülkeleri olağanüstü gelişmişlik düzeylerine rağmen ABD, Çin, Rusya, Almanya vb. aktörler karışısnda küresel olarak bir dereceye kadar etkin olabiliyorlar. İsrail’in geleceğine ilişkin endişelerin başında karşılaştırmalı demografik eğilimler yer alıyor. Çin ve Hindistan’in güç bileşenleri arasında nüfus büyüklüğü ciddi önem taşıyor. ABD’nin Avrupa’ya karşın mukayeseli üstünlüklerinin başında demografik dinamizmi geliyor. Almanya’nın ve Rusya’nın jeopolitik güçlerinin geleceğiyle ilgili karamsarlık büyük ölçüde demografik olgulardan kaynaklanıyor.
Nitekim Putin de Ruslara daha çok çocuk yapma çağrısında bulunuyor. Bir keresinde şuna benzer ifadeler kullanmıştı: ‘Tarihte hiç bir lider ülkesini azalan bir nüfusla daha büyük bir güç yapmayı başaramamıştır’. Putin’in tüm gücüne ve otoritesine rağmen bu konudaki çağrıları istenen etkiyi yapmıyor; Rusya’nın nüfusu hızla azalıyor. (Bu konuda istatistksel veriler geçenlerde gönderdiğim ‘Power Audit of Sino-Russian Relations’ yazımda var.)
Şimdi, bir ülke yöneticilerinin kaygısı, önceliği, büyük güç statüsü edinmek olmalı mı olmamalı mı sorusunun cevabını tartışmıyorum. Bunun pozitifist bir cevabı yok; sübjektif bir seçim. Gemi benzetmesi hümanist bir bakış açısıyla bakınca yerine oturuyor. Ancak, ulus-devletin gücünü maksimize etme arayışı hümanizme değil milliyetçiliğe veya en azından bir tür etnosantrizme dayanıyor. Milliyetçilik mi iyi hümanizm mi iyi; bunun da bilimsel bir cevabı yok, inanç meselesi.
Üslubun sert olmasının mesajın kabul edilmesine etkisi ne olur? Bu konuda bir fikrim yok. Sosyal psikoloji deneyleri bu tür konularda öngörmesi zor sonuçlar veriyor. Derslerden hatırladığım; mesajı veren ile alan duygusal olarak yakınlarsa mesajın radikalliği etkisini arttırıyor, mesafelilerse azaltıyor. Yani davranış/düşüncede en büyük değişimi; A) sevdiğimiz birisi mevcut bilgimize çok aykırı bilgiler verirse B) pek sevmediğimiz birisi mevcut bilgimize biraz aykırı bilgiler verirse oluyor. Dolayısıyla Celal Bayar referansıyla başlayan satır yakınlık kurulması bakımından önem taşıyor, ancak bu konu karışık ve benim sahip olmadığım bir uzmanlık istiyor.
Bir Dost