İnsan, genç yıllarda gördüğünü uygulamaya devam ediyor ve zor değişiyor ve öğreniyor.
Liseyi, Üniversiteyi Almanya’da okuyarak anlaşılan farklı bir bakış açısı ve yaklaşım edindim.
Çok kaba bir şekilde kara kalem bir resim çizmeye çalışayım; Tabii ki kara kalem ile siyah beyaz olacak sadece ve hem bir sürü gri tonu, hem de tüm renkler kaybolacak ama kayda değer bir farkı algıladığım şekilde paylaşmaya çalışmak istiyorum.
Batı kültüründe özür dilemek, daha ziyade bir güç ifadesidir. Bizde, zayıflık ifadesi.
Orada insana önce insan muamelesi yapılır, sonra eşek olduğunu ispat ettikten sonra eşek muamelesi. Burada sanki, daha ziyade önce eşek muamelesi yapılır, insan olduğunu ispat ettikten sonra, kanaatimce biraz da abartılı bir şekilde “insan muamelesi”.
Aklıma kendisini darı tanesi sanan hastanın öyküsü geliyor:
Kendini darı sanan insan her tavuk gördüğünde paniğe kapılırmış. O doktordan bu doktora gitmiş ve sonunda bir kapalı akıl hastanesinde uzun süren bir tedavi sonucu darı olmadığına ikna olmuş. Hekim onu taburcu ederken ceptelefon numarasını vermiş ve
“İçine bir şüphe düşerse beni ara, ama artık sen darı tanesi olmadığını yeterince biliyorsun” diyerek veda etmiş.
Adam da
“Evet , ben artık darı tanesi olmadığımı biliyorum, arayacağımı da sanmıyorum, teşekkür ederim” diyerek ayrılmış.
Aradan aylar geçmiş, bir gün hekimin telefonu çalmış ve adam telefonda. “Köyde bir kavşaktayım, karşıya geçmem gerek ama karşıda tavuklar var!” demiş.
Doktor: “ Eee, sen darı tanesi olmadığını biliyorsun tavuklar sana zarar veremez ki” diye yanıt verince kahramanımız :
“ Ben biliyorum da, acaba onlar da biliyor mu? “ deyivermiş.
Ayni bu misalde olduğu gibi, ben altı yıldır inatla sürdürdüğümüz yarımada.org internet sitesi uğraşımda habire beni “darı tanesi olarak algılayan tavuklarla uğraşmak zorunda kaldım” ve kabul edeyim ki başarısız bir yönetici oldum.
Tavukları hırpalamak zor değil, bir erişkin için. Ama her birinden bir gaga yemek veya habire “kuş beyinli tavukları hırpalamak” da zevkli değil ve insana daral geliyor.
Sanıyorum yukarda bahsettiğim bu iklim için daha sınanmış olan yanlış yaklaşımımdan dolayı. İnsanları insan yerine koymak alışkanlığından.
Çok olumlu insan ile tanıştım. Cansiperane destek veren bir çok insan çıktı, bilhassa Deniz Hanım neredeyse tek başına bir küsur yıldır siteyi yönetiyor ama uzayıp kısalamadık.
Şöyle yaptıklarıma bakacak olursam herhalde objektif kriterlere göre de hekimlik ve çiftçilik konusunda ve bu alanlardaki yöneticilik tecrübemde “başarılı” olduğum söylenebilir.
Yayıncılık konusundaki yöneticiliğim ise başarısız oldu. Belki de bu yarımada.org internet sitesini, şahsımıza bir kazanç için değil de, hayır amacı ile kurduğumuz için.
Gene de marazi bir şekilde olumluyu görmek adetim var ve olumluyu görmeye çalışıyorum.
İki çift bu çerçevede tanışıp evlendi. İkisi “köşe yazarı” oldu. Urla girişindeki otoban gişelerinden sonraki döner kavşak bu uğraş çerçevesinde düzene girdi (önceki hali ile ülkenin en ölümcül kavşaklarından biri idi- imza kampanyası ve muhtarların desteği ve sürekli yarımada.org da konuyu gündemde tutarak düzene girmesine vesile olduk diyebilirim).
Ayni şekilde en ünlü Urla’lının – ki ayda bir kratere ismi verilen ve Urla’da birkaç sene öncesine kadar pek de tanınmayan Urla doğumlu doğa bilimcisi- bir heykelinin dikilmesi veya bir yola meydana isminin verilmesi de, bu internet sitesindeki bilinçlendirme sayesinde umuyorum bu yıl içinde gerçek olacak. Bu şekilde ilkokul çocukları bile 2500 yıl önce burada doğan bir hemşerilerinin isminin (Anaksagoras) ayda bir kratere verildiği bilinci ile yetişecekler.
Ama bu siteye editor olarak beraberce çalıştığım gençler ile ben bu siteyi toparlayıp, para kazanan bir hale getiremedim. Ve habire beni darı tanesi olarak algıladıkları hissine kapıldım. Gaga yemekten de sıkıldım. Yaklaşım yanlış anlaşılan. Ayrı süreçler, ayrı normlar. Çoğu birkaç gün veya hafta içinde kendi sitelerini kurmayı düşünür oldular. Bir kısmı da kurup fiilen birkaç hafta yönetti bile kendi sitesini.
Birçok genç ile tanışmak için de bir vesile oldu bu site. Ama sanırım nesil farkı bir yandan, ve “batılı” yukarda bahsettiğim yaklaşım farkı diğer taraftan, sonunda başarısız oldum. Erişkinlerde de sıkça gördüğüm “kendisini dev aynasında görme” adetinin gençlerde ne denli yaygın olduğunu gördüm. Üniversitelisinden, ortaokul, lise terklisine, bilgisayar şirketi kurup çok başarılı olanından, tehdit edenine, siteyi hekleyenine” çok genci tanıma fırsatı buldum.
Bir tanesi hele kendi sitesine “birkaç yabancı dil, İngilizce Almanca vs diye de isimlendirerek ” bildiğini yazmıştı. Benim tanıdığım çocuk bu lisanlarda belki yaklaşık 20şer kelime biliyordu. Sonra duydum “tiyatro artisti” olmuş. Umarım başarılı olur.
Verilen söze göre davranmak çok az, sözünden dönmek, sonra telefona cevap vermemek, kibir, küstahlık, kapris ve haddini bilmeme ayni erişkinlerde olduğu oranda korkarım.
Kimse bana “pırıl pırıl gençlikten” bahsetmesin .
Erişkinlerde bir yaşa kadar bazı şeyler yontuluyor ve sap saman birbirinden ayrılıyor, topluma faydalı olma gayreti ve becerisindeki % 5 veya en fazla % 10 biraz daha ortaya çıkıyor sanki.
Gençlerde bu yontma sürecinin bir parçası da siz oluyorsunuz ve birkaç gaga yiyorsunuz ister istemez. Sizde belki harcadığınız zamandan dolayı, bir acı oluşuyor da, onlar belki farketmiyorlar bile.