Ayvayı yedin! Eyvah sen şizofrensin! İlk reaksiyonumuz böyle. Halk arasında böyle, eğitilmiş kesimde örneğin hekimler arasında da büyük çoğunluğun tepkisi maalesef farklı olmuyor. Sesler duymak şizofreni ile eşdeğer tutuluyor. O da hala büyük bir sorun.
Geçen yazımda şizofreni hakkında bilgi paylaştım, izninizle şimdi de ses duymanın insanların %10 unda olan ve yaşadığı coğrafyaya yani kültüre göre değişen bir yansıma olduğundan bahsedeyim.
Şizofreni bir atak halinde veya kronik olarak kültüre göre değişen ve nüfusun yüzde yarım ila biri arasında görülen bir hastalık. Yani her birimizin veya yakınımızın başına gelebilir. Yunanca “bölünmüş akıl” demek. .Bu hastalıktan muzdarip olanlarda yüzde seksen dolayında farklı kişiliklerin sesleri ağır basabiliyor. \”Ses duymak\” ise çok daha sık olan ve bilgi olmayınca saklanılan, sakladıkça başka bastırılan hislere, komplekslere yol açabilen bir durum.
Son yıllarda anlamlı gelişmeler oldu nöropsikiatride, bu gelişmelerle insanlar konuşulamayanı, tabu olanı, daha açıkgönüllülükle konuşabilmeye başladılar. Artık hearing voices diye organizasyonlar var. Daha fazla bilgi de internet vasıtası ile yaygınlaşıyor.
Tarihte ünlü sık ses duyanlar ve bir akıl hastalığı tabir edilen durum olmadan bunu inkar da etmeyeneler arasında mesela Churchill var, Sokrates var Virginia Woolf, peygamberler var.
Ben ses duymayı rüya görmenin bir başka türü olarak görüyorum. Ses duyan epey insanla konuşabildim, kendim duymasam da hastalık halinde olmadan da ses duyulabildiğini öğrendim. Şahsen benim kendimle diyaloglarım düşünce boyutunda kalıyor. Kısmen kendi özgeçmişimizde olan hesaplaşmalar, kısmen türümüzün evrimsel geçmişinde olan korkulu olaylara olan reaksiyonların ses merkezindeki dışavurumu basitçe.
Konuyla ilgilenen bilimsinsanlarının söylediklerine göre duyulan sesin anlattığı ülkeye göre değişiyor. Afrika’da, Hindistan’da daha masalımsı, ABD’de daha şiddet içerikli sesler,söylemler ön plana çıkabiliyor.
Bir şiddet olayına tanık olduğunuzda , açlıkta , büyük bir kayıptan sonra veya iç hesaplaşmada ses duymak bir hastalık belirtisi değil. Genelde bir ahlak muhasebesinin ve insanın kendi iç dünyası ile olan diyaloğun bir şekli sesler duymak. Birçok insan bu seslerin kontrol edilebilir olduğunu söylüyorlar. hekimler için de bu kontrol olgusu patolojik ile normal arasında bir ayırım için önemli. Çok dindar bir insanın sesler duyup tanrı ile konuşma olarak algılaması da- eğer tabii duyduğu ses ona bankadan veya devletin kasasından para çalmasını falan söylemiyorsa – normal sınırlar içinde. Nasıl bir iş ile yoğunlaşınca birçok insan kendi kendine konuşuyorsa.
Charles Dickens kendi zihninde kurduğu bir hemşireye kilisede sıkılınca açık saçık fıkralar anlattığını hayal edermiş. Ünlü sinirbilimci ve yazar Oliver Sacks ise bir dağ yürüşünde dizini burktuktan sonra içinde bir sesin onu yürümeye zorladığını yazmış. Bazıları kendileri ile bir kadın veya erkeğin konuştuğunu veya hatta bir aksan ile konuştuğunu bile ayırdedebiliyor. Yani özetle bazen farkettiğimiz ve büyük çoğunluğunda herhangi bir patoloji içermeyen bir rengimiz sesler duymak.
Değerli Üstat gerçekten zamanımızda 40 yıl öncesine göre hastalık tanımları da, tedavi biçimleri de çok değişti. Ben talebe iken, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyari Kliniğinde rahmetli Ayhan Songar’ın kürsüsünde sertifka öğrencisiyken, eşcinselliği, ‘Seksüel Pataoloji’ tanımı halinde okurduk. Halbuki bugün eşcinsellik ‘Cinsel Tercih’ olarak mütalaa ediliyor ve yasal hakları gitgide artıyor. Sadece Pedofili, zoofili ve Egzibisyonizm bunun haricinde. O zaman psikoloğa, psikiyatriste gitmek ayıp idi, aileler gizlerlerdi, utanırlardı, deli denilmekten korkarlardı. Halbuki bugün psikoloğa gitmek adeta moda. Sonra o kadar güçlü ve iyi ilaçlar çıktı ki, bir çok şizofren toplum içinde dolaşmakta, çalışmakta.
İşitme halüsinasyonu ile ilgili o zaman öğrendiğimiz bir eşik vardı, yukardaki ilginç yazınızı okurken aklıma geldi. Duyulan seslerin mantığı çok önemli. küfür ve tehdit işitiliyorsa, suça teşvik varsa patalojik; yok eğer ses çalışmayı öneriyor, bir takım bilimsel veya sosyal gerçeklerle ilgili çözüm yolları gösteriyorsa, dikkati bir yerlere çekiyorsa tıpkı rüyalar veya sezgiler gibi normal addedilebilir.
Geçen gün GATA’dan bir psikiyatristin basında ki açıklamasını okumuştum. Artık şizofreni tedavisinde CİN faktörünü de hesaba katmanın zamanı geldi geçiyor, diyor, bilim insanımız…Eskiden olsa, ‘hadi ya’ der kızardım. Şimdi neden olmasın, diyorum…Sevgilerimle…