Yeni Bir Parti

Gençler bilse, yaşlılar yapabilse derler. Son derecede doğru bir tespit. Yapabilecek çağı yavaştan geçmekte olduğumdan en azından gençler için yapılması gerekenleri kısaca bir yazayım dedim. Erdoğan dönemi ülke için çok hayırlı oldu. Yüzde yirmilerle Belediye Başkanı olan Erdoğan ve partisi yerel hizmet konusunda nasıl yapılması gerektiğini gösterdi. Sonra ilk seçim dönemlerinde de hizmet ön plandaydı. Sağlık hizmetlerinde vatandaşa anlamlı fark sundular. Sonra sonra giderek statükocu bir tavır ile gitmek bilmemenin en güzel örneğini sergilediler. Eğitimde ise korkarım AKP başarılı olamadı.

Gençler için nasıl olması gerektiğinin en azından bencesini tekrar yazayım dedim. Bundan kırk küsur yıl önce yeni bir seçim kanunu gerek diye bir tıbbiye öğrencisi olarak Bonn’da bir imza kampanyasına önayak olmuştum, imzaları Büyükelçimize sunduk. Ülkede tek sütun haber olarak çıkmıştı. Hala düzgün bir seçim kanunumuz yok ve hala yamalı bohça gibi hangi partiye ne yarar sağlar diye kısa vadeli planlarla yönetiliyor ülke.

Seçim kanunu tabii ki önemli ve yeni bir Anayasa da ve tabii Kürtlerin ve diğer azınlıkların hakları ama çok daha önemli konularımız var ve bu konular bir parti programında birleştirici olabilirler. Örnek liderin doğaya olan saygıdan her sekiz yıl, çok başarılı olsa da değişmesi! Bu gereği anlamamızı da şimdiki Cumhurbaşkanına borçlu değil miyiz ey münafıklar. Haksızlık etmeyelim muhalefet liderleri de ellerinden geldiğince yardımcı oldular anlamamıza!

Evvelki yazılardan alıntılar ile devam edeyim:

Ülkenin orta uzun vadeli yerli yerine  oturtulması ve ciddiye alınması gereken  dört sorunu var:

Nüfus, Dini özgürlükler, Bürokrasinin insanın hizmetinde olması ve sayıca  azalıp şeffaflaşması ve tabii en başta Eğitim.

Yok mu bu konularda anlaşabilen, birbirlerini yemeden para da yatıracak,  çalışacak 100 kişi? Pariye üye olup arka planda kalmaya razı 100 kişi?

En önemlisinden başlayalım: Eğitime devlet olarak  yeterince önem vermiyoruz.. Bu topraklarda egemen olup olmayacağımızda belirleyici öge ise eğitim.

Bürokrasiyi ayrıcalıklı bir kesim değil, halka, yani bizlere hizmet eden bir kesim haline getirmek gerek .  Ingilizce’de malum bürokrata civil servant deniyor  yani  halkın hizmetkarı. Bizde ise memurin ayrıcalıklı kesim olagelmiş bunu kararlı bir şekilde  değiştirmeye talip olmak gerek. Bu kararlılık da geçmişteki ruhları rahat bırakarak ve sağlıklı ekonominin sacayağını oluşturacak ayak olarak herkese kolayca anlatılır.  Bu Silahlı kuvvetlerin Savunma bakanlığına da bağlanmasını beraberinde getirir, bakanlık sayısının azaltılmasını da, Ankara’nın ferahlamasını da .  Küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle nasıl olsa değişim olacak, bunu planlı ve programlı bir şekilde yaparsak karlı çıkarız. Bu dört sorun da içiçe ve ekonomi sadece bunların başarılı veya başarısız yönetiminin  bir tezahürü.

Din ile devletin ayrılması sanıldığı kadar zor değil. Daha ziyade dövizin bir zamanlar “serbest” bırakılmasından olan korkuyu anımsatıyor. Yani çıkarı olanlar dengenin bozulunca çıkarlarına halel geleceğini vehmediyorlar.   Diyanet mal ve mülkleriyle Sünni temsilci olarak devlet dışında bir kuruluş olur. Bir bölüm finansman diğer kuruluşlara aktarılır. Alevilerin, Hristiyanların ve Musevilerin  teşkilatları zaten var. Her vatandaşın vergisinden kesilecek oran belirlenir ve inandığı din veya mezhebe göre vatandaşlar vergi beyannamelerine ekli bir dilekçe ile tercihlerini belirtir öder veya ödemezler ve seçimlerine göre o hizmeti alır veya almazlar. Bürokrasi ferahlar ve resmi Diyanet Kültür bakanlığına bağlı  sadece kültürel değeri nedeniyle bazı ibadethanelerden sorumlu olur. Bunun dışında dinin istismar edilmemesi ile ilgilenir

Uyanalım lütfen:  TISK araştırmasına göre ülkedeki öğrencilerin % 73 ü ülkeyi beğenmiyor ve yurtdışında yaşamak, çalışmak istiyor.

1927 deki nüfus sayımında nüfusun 13.6 olduğunu görüyoruz. Kırksekiz yıl sonra 1975 de 35 milyon, şimdi ise 77 milyondan fazla. Bu arada göllerin,nehirlerin  kuruduklarını görüyoruz ve yaşıyoruz. Nehirlerin yollarını çevirerek o yöreleri mahvederek de ne kadar daha suyu hovardaca, cahilce  harcamaya devam edebiliriz?

Tabiatın salgın hastalıklarla bu nüfusu azaltmasını beklemek yerine bunu planlamaya ve bu doğada saygılı olmaya soyunacak bir parti gerek. Nasıl diyorlar liberal ve demokrat ve çevreci bir parti?  Ekonomi ise bu tedbirler alındığında kendiliğinden düzelecektir ve bu dünya içinde yeni kuraklıklar, yeni salgınlara rağmen olabileceğin  en iyisi olacaktır.

Türkiye nüfusunun ekolojik bir dengede olması için ben 60-70 milyon nüfusu hedeflememiz gerektiği kanaatindeyim ve bu hedefe belki yüz seneden bile kısa bir sürede  varabileceğimize de inanıyorum.

Türkiye nüfusunu, Samed Ağaoğlu ve Celal Bayar ile derinlemesine konuşma şansım oldu. Özellikle Bayar ile 100 küsur yaşındayken bu konuyu saatlerce konuştuğumuzu hatırlarım. “Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir” cümlesini kendi ağzından duyduğum Bayar ölümünden önce nüfusun durdurulması gerektiği kanaatine varmıştı. Cumhuriyet kurulduğunda nüfusun artması politikasının genelde kuzeydeki komşumuzdan korkumuzdan kaynaklandığını bana anlatmıştı. Sonra bu konulara fazla kafa yormayan politikacılar sahne aldılar. Bugünkü kısa vadeli ekonomiyi en ön plana alan bakış da bizdeki genç nüfusun bir şans olduğu. Kaç yıl için şans?  2050’de durum nasıl olacak?  Ya 2070’de?

Bu kadar uzun süreyi kim düşünür canım?  Burada ilelebed kalmayacak mıydık? % 73 ün seçenekleri olsa gitmek istedikleri bir ülkede mi? Bayar ve Ağaoğlu, bilgisayar çağını ve cep telefonlarını yaşayamadılar, Atatürk bunlara ilaveten DNA ne demek bilmedi. Önümüze bakmak vakti gelmedi mi?

Belki bu kapsamda (ümit bu ya!)  okumak isteyenler olur : Törkiş Koalisyon, “En İyi Parti “, “Seçmen Türkiye’de kimi seçer?”, “Nasıl bir parti?” “Partiler Falan”   başlıklı yazılarım ayrıca bu konu ile ilgilenenler için ileri veya gülümseyerek ekliyeyim,  “geri” okuma mahiyetinde.

3 thoughts on “Yeni Bir Parti”

  1. Sevgili Mahmut,Bakıyorum, hala gençleri etkilemeğe çalışıyorsun! Bu boş gayretler, olsa olsa senin de hala bir genç olduğunu gösteriyor!Sen bu konuda çok muhafazakarsın!  Herhalde DP’li bir entel aile çocuğu olduğun için! Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısı bugün Celal Bayar döneminden çok farklı..   Türkiye’nin nüfus hareketleri hakkında bugün oldukça etraflı çalışmalar mevcut. Bunların sonuçlarına göre, ortada felaket ihtimali zaten yok! Zira nüfus bugün artsa da, artış hızı sosyal nedenlerle muntazam bir şekilde yıllardır düşme trendine sahip! Buna göre, 2025’lerde en fazla 83 milyon olabilecek, sonra da düşmeğe başlayacak! Şu çalışmaya bir göz atabilirsin:   http://www.hips.hacettepe.edu.tr/TurkiyeninDemografikDonusumu_220410.pdf  Geçende okuduğum bir haberde, Çin’de bile resmi nüfus sınırlamasına artık son verilmesi düşünülüyormuş! Milli Gelir’in artışı yeni faktörler getiriyor. Almanya dahi, nüfusunun yaşlanmasından rahatsız!Herneyse, haddim olmayarak senin İnanç Dünya’na ait bir konuda laf etmiş olabilirim. Affımı dilerim!Selam ve Sevgiler,Umur

  2. Sevgili Umur,
    çok doğru sözleri bence çok doğru bir tabir ile toparlamışsın. Ben gerçekten bu coğrafyada 80-90 milyon ile mi yoksa 60-70 milyon ile mi yaşayacağımızın çok anlamlı bir fark olduğuna inanıyorum. Teşekkürlerimle mt

  3. “Tarikat’ları anlamadan Türk Siyaseti anlaşılamaz” benzeri bir şeyi galiba Livaneli ortaya koymuştu. Belirli bir kökü olmayan siyasi hareketlerin, yenilikçı de olsa uzun soluklu olmayacağını düşünüyorum. Kökü olan akımlar da muhafazakarlıktan bir türlü kurtulamıyorlar (CHP dahil) Dolayısı ile siyasete soyunacakların yeni tüzel kişiliklerden ziyade mevcut partilerde bir şeyler yapmaya çalışmaları gerekir diye düşünüyorum.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *