Güney Afrika’nın Rising Star mağarasında bulunan 1550 diş ve kemik yepyeni bir ivme kazandırdı insanlık tarihini anlamamıza. Mağarada 15 ayrı insanımsı türün temsilcileri yatıyordu. Beyin bir portakal büyüklüğünde. Yepyeni bir bulgu ülkemizde çok da fazla heyecan yaratmadı. Ayakları üstünde yürüdüğü kesin, ama eller daha ziyade maymuna benziyor.
Türümüzün oluşması için son derece ilginç bulgular. Gelişmemiz yemekle ilgili. 7 milyon yıl önce küçülen köpek dişleri olan hemcinslerimiz var. Dişleri ile yapamadıklarını aletleri ile yapmaya başlıyorlar- parçalamak. Dört milyon yıl önce gerek ve dizlerdeki; gerek ayak parmaklarındaki değişikliklerden artık iki ayaklı oluşumuzun tescili ortaya çıkıyor.
İki milyon yıl önceki devrimin yemek yapmak ve ateşi “ehlileştirmek” olduğu tahmin ediliyor. Kalın barsak kısalıyor. Adale oranı azalıyor. Bir milyon yıl önce beyin büyümeye başlıyor. Son iki yüz yıldır artık çene öne çıkıyor.
Bizlerden daha erken Afrika’dan gelen Peking insanı Asya’ya , Neandertahl insanı Avrupa’ya yerleşmiş ama biz onların neslini tüketmişiz. Biz deyince son yüz bin yılda gene Afrika’dan gelen homo sapiens.
Önümüzdeki on yıllar çok heyecan verici bulgulara gebe: DNA nın ne olduğunu ve bir saat gibi bize evrimi gösterdiğini anlıyoruz. Tabii insan deyince evrimi bir gün yani 24 saat kabul etsek, son dakikalardan bahsediyoruz. Bazı insan DNA parçalarını fare DNA sına karıştırıp onların beyinlerinin büyümelerini sağlayabiliyoruz örneğin. Ayni yöntemlerle bizde yüzde 2 oranında Neanderthal genleri olduğunu da anlamaya başlıyoruz. Muhtemelen bu akrabalarımızla karışım olmuş.
Biz ise heyecansız ve bilgisiz, bürokrat, itaatkar bir bilim nesli yetiştirmekle meşgulüz.
Urla Kocadağ veya İnkaya mağarası durduğu yerde duruyor. Kaç kez yazdım, kaç görüşme yaptım. İçi tahminime göre 200-300 kamyon kadar erozyon toprağı ile dolu, altı hala bakir bir mağara. O örtü kazılmadan da altında ne var bilinemez.