Öğrenci iken, 1973 de bir staj için ABD ye gelmiş ve hastaneden aldığım cep harçlığı ile—ki o zaman ayda 200 dolar veriyorlardı tıp talebesine yemek ve yatak yanısıra — bir adet 1965 otomatik Buick araba almıştım.
O zaman oranın en büyük otobüs şirketi ile 99 dolara, bir ay boyunca istediğin kadar seyahat edebiliyordun ABD’de. Staj yerim olan Mormonların ülkesi Utah’a NYC den gitmek bu otobüs bileti ile oldu ve Meksikaya kısa bir geçiş hariç tüm ABD yi otobüsle katettim. Los Angeles’e kadar gittim ve dönerken Utah\’da staj. Araba satın aldıktan sonra kim tutar beni? Kanada üzerinden NYC ye geri dönmüştüm. Hala en çarpıcı anılarımdan biri olarak aklımdadır: Almanya’nın Bonn şehrinden bir Türk öğrenci olarak Allah’ın Utah eyaleti Provo şehrinde bir araba almışım. Evrakların resmi olarak benim adıma düzenlenmeleri 2 (iki!) saat sürmüştü. Harikalar diyarında gibi hissetmiştim kendimi. Yanımda yeni bir traktör alan çiftçi homurdanıyordu 1 saatte yeni traktörün plakasının tescilini yapamadılar diye! Halbuki Almanya’da aldığım ehliyetin Türkiye’de tescili yaklaşık 3 hafta sürmüştü Ankara’da, o da bol git gel ve getir götür ile.. Neden orada memura “sivil hizmetli” denildiğini ve bizde ise memurun memurin muhakemat kanunu ile korunan ayrıcalıklı kişi olduğunu kavramaya başlamıştım!
Neyse, Kanada o zamanlar 15 milyon nüfuslu bir ülke idi. ABD sınırında üç beş arabadan birine pasaport soruyorlardı. Ben Türk pasaportunu gösterince Kanadalı memur “Gümrük binasının içinde göçmen vatandaşlık başvuru formları var istersen doldur” demişti. Aman Allahım! Benim için o zamanki aklımla Türk vatandaşlığından başka bir vatandaşlık düşünülemez idi. Dünyam ve özüm TC idi. Bir “yabancı” ile evlenmek bile o kafamda nerede ise düşünce dünyamın ötesinde idi.
Bu sefer Kanada’ya gidebilmek için Türkiye’de vize almak zorundaydım. Epeyce de teferruatlı kağıtlar doldurmak. Artık nüfusu 35 milyon olan Kanada sınırında – iki giriş çıkış yaptım: her geçenin evraklarına bakılıyor. Vize olmasına rağmen ayrıca “kaç gün kalacaksın? Ülkene dönüş biletin var mı? gibisinden sualler. “Tanrım biz o zamandan bu zamana iyi yönetilmedik!” diye düşündüm. Her daim iktidarda olanların afra tafrasına ve onlara hayran olmaya yatkın halkımıza rağmen!
Kanada ile ABD arasındaki refah farkı göze çarpıyor. Quebec city çıkışında ve Montreal girişinde otobanda teknik eksiklikler var. Yollar daha bakımsız. Belgrad civarındaki otoput yolunu anımsadım her 20-30 metrede bir seviye farkı ile trık trık tren gibi giden arabalar. Herhalde yol yapılırken başmühendis tatile çıkmış diye düşündüm. Biraz da şaşırdım koskoca “devletin” bunun farkına varmamasına.
Resmi dilleri İngilizce ve Fransızca. Sadece % 17 si iki lisana da hakim. Yaklaşık % 60 sadece İngilizce ve yaklaşık %20 si sadece Fransızca konuşuyorlar. Ayrılma isteyen Fransızca konuşanlar var. Fransızcanın hakim olduğu Montreal Quebec City gibi yerlerde İngilizceye hafiften bir tepki bile var denilebilir.
Efsanevi başbakanları Pierre Trudeau’nun oğlu Justin/James şu an milletvekili ve başbakan olmak için seçimlerde. İlk gelişimdeki çapkın babasının Barbara Streisand ile ilişkisi, sonra karısının Rolling Stone lardan birisi ile kaçması ve adamın ilk bekar Başbakan olarak ülkeyi yönetmesi falan boyalı basını epeyce meşgul etmişti. Oğlu da yakışıklı bir delikanlı. Doğal açıdan zengin mi zengin ve yemyeşil bir ülke. Dünyanın en az tabulu ve iyi yönetilen ülkelerinden biri.