Ceylan tuzakları ve Karahantepe

 

 

Urfa civarındaki taş devri yerleşim yerlerinin etrafında taştan örülmüş ceylan tuzakları var. 2014 de bu “tapınakları” ilk gördüğümde bir agora bir AVM olarak değerlendirmiştim. Tapınak lafı hep daha iyi satabiliyor ama düşünmek gerek ki tapınağın etrafında ve kökeni hep ekonomide ve gıda üretimi ve endüstride.

 

Bolca gıda olmayınca tapınak da, dogma da olmuyor. Dağın başında varsıllık varsa felsefe din dogma var, yoksa yok. Yoklukta can derdi var. Varsıllıkta din de, felsefe de hikayeler da ortaya çıkıyorlar, onun için bu ilk \”toplantı merkezleri\” veya “tapınaklar” ilk varsıllık göstergeleri.

 

Ceylan tuzakları da o varsıllığın temeli, ekonomisi. Av eti ve deri paylaşılıyor muhtemelen tuzlanıyor. Bir taş devri paketi var. O pakette bu ceylan tuzakları da bilgi ve yaklaşım olarak yer alıyorlar muhtemelen. T şeklindeki taşlar bariz olarak insanları temsil ediyorlar muhtemelen o insan temsil eden taştan direklerin tepelerinde odundan çatılar var o dönemde. Tüm Harran ovası civarında taştan yüzlerce metre taşların domino taşı gibi dizildikleri ceylan tuzakları var. Herhalde bir nevi sürek avı ve odak noktalarında avcıların avı bekledikleri odaklar. Herhalde on bin yıl önce o taşların üzerinde çalılar mı vardı? Ortaçağlarda falan tarihçiler bu yapılar hakkında birşey yazmışlar mı, bilemiyorum. Doç.Dr. Bahattin Çelik bu Ceylan tuzaklarını görüntüleyerek ve bilimsel olarak tarif ederek çok anlamlı bir katkıda bulunuyor o dönemin ekonomisini anlamamıza. Bu tuzaklar muhtemelen bir padok olarak da kullanılmış ilk koyunların yaklaşık 2 tonluk auer-oxe yani  ineklerin atalarının, keçilerin ehlileştirildikleri yerler de olmuşlardır.

 

Tabii mekanize dünyamızda bu tuzakların taşlarını kepçe ile toplamak ve tarla açmak artık sorun değil, her yerde yüzlercesi kaybolmuştur. Bu tuzaklardan birkaçını dokumente ve kayıt eden Bahattin bey’e ne mutlu, umarım bir kaç büyük yer de hep ceylan olmasa bile yaban koyun otlakları olarak muhafaza edilir ve gelecek nesillere kalırlar.

 

Ceylanlar deyince Suriye sınırındaki Ceylanpınar işletmesini de gördüm. Kimdir şu an müdürü ney bilemem, ilgilenmedim. Burası dünyanın 4. Büyük çiftliği falan diyen bir kızcağıza az kaldı daha büyük bir tanesini Türkmenistan’ da kurmak üzere çalışırken diktatöründen ve güvenilmezliğinden sıkılıp kurucusu olduğum Karakum international Project KİPi devam etmekten vazgeçtiğimi falan anlatacaktım. Ama babam Eski Zirai Donatım Umum müdürü idi, Bir arkadaşımın ABD Yeni Meksikadaki çiftliğinde uçakla dolaşıyorlardı sığırları kontrol için ve ben Avustralya’da uçan doktorluk stajında büyük çiftliklere sağlık hizmeti veren kuruluşta staj gördüm.   Bebek yaştan beri bu işlerin içindeyim. herhalde müdür olandan epeyce daha fazla büyük işletme görmüş bir insan olarak bir Kit daha görmüş oldum, biraz sıkılmış ayrıldım. Tüm Kitlerde benzer şeyler görülüyor. Yazın pencere açık klima son ayar çalışır, kışın pencere açık kalorifer yanar. Tuvaletleri pistir, bir müdürün ilk işi çalışanları aşağılamak ve daha büyük arabaya binmek değil, eline fırçayı alıp tuvalet temizliğinin nasıl yapacağını göstermektir diye düşünürüm. Bir bakanın, daire başkanının falan da laf aramızda. Oraya gitmek boşuna yol tepmek oldu. Zar zor birkaç ceylan gördük, arabasıyla bizi ceylanların padoklarının içine sokmak isteyen teknisyen, müdürü ortalıkta olmadığından izin alamadı vs. Yaşlandıkça zor bir adam oluyorum galiba. Yetkim olsaydı bir çok Kit’te ( Kamu iktisadi teşekkülü) olduğu gibi orada bayağı bir insanın rahatını kaçırırdım herhalde.

 

Karahantepe Sulama Kanalları GAP

 

Karahantepe üzerine Doç. Bahattin Bey doktorasını yapmış. Yirmi yıldır gidip geliyor. 140 dekarlık bir alan neredeyse Göbeklitepe’nin iki misli. İtalyanlar, Ruslar, Almanlar Amerikalılar ilgi gösteriyorlarmış bu tepenin kazımına. Şu anda eğitilmemiş göz için ıssız bir tepe. Ama T şeklindeki taşlar ve ocaktan çıkarılmaya başlanmış ve yarım kalmış T taşını ocakta görebiliyorsunuz ve her yerde mızrak uçları çakmak taşları. Al bir müzeye koy. Hemen yakınındaki mezrada Mehmet Can ve oğulları ile tanışıyoruz. Bir İsraelli turist grubu otobüsle geliyor ve gidiyor. Mezra’da güzel bir sofra donatıyorlar, yemek yiyoruz. DSİ 400 metreden bu mezra için su çıkartmış. Koyun sürüleri var, oğlum Dr. Kaya Tolon ve 25 yaşındaki beş coçuk babası İbrahim Can ile koyunlara bakıyor ve koyun ekonomisi konuşuyorlar.

 

Harbetsuvan tepesine kuş uçumu 7 km bir mesafe, arada ceylan tuzakları var. Araç ile yarım saatlik yol. Karahantepe ve Harbetsuvan’ın özelliği kamu alanında olmaları. Ayanlar Höyük ve Tepehan Höyük şehre daha yakın ama tarım arazisi haline gelmiş, fıstık ağaçları ile dolu tepelerin özelleştirilmesi vs. kazı maliyetinin katlanarak büyümesi demek.

 

1960larda Halet Çambel ve Robert Braidewood Göbeklitepe’yi ilk gördüklerinde orayı bir Roma mezarı olarak algılamışlar. Aradan geçen 50 yılda görüşümüz çok değişti. Bakalım önümüzdeki yıllar hangi bulguları ortaya çıkartacak. Şu an daha ziyade önümüzdeki haftalarda çıkacak buluntuları heyecan ile bekliyoruz. Göbeklitepe de adaşım olan bekçi ile tekrar bir fotoğraf çektiriyoruz.

 

Gap ve sulama kanalları Urfa’nın çehresini değiştiriyor. Harran üniversitesi girişinde Ceylanpınar’dan daha kolayca ceylan görebiliyoruz. 20 -30 dönümlük padoklarda Urfa’nın alameti farikalarından biri olacak ceylanlar umuyorum bir on yıl içinde. Daha bol sayıda ve kolayca ceylan görmek mümkün olacak. Sulama kanalları masmavi nehirler olarak akıyorlar. Atık su da bol erozyon ile Suriyeye verimli aluvial toprağı taşıyor. Damlama sulama vs. ile burada tarımda yapılacak çok şey var, arkeolojinin yanı sıra ama tabii önce politik istikrar.

 

Not: resimler  birkaç gün önceki bloglarda  buradaki linkten de tamamını Gözlem Gazetesinden okuyabilirsiniz :

\"2017-10-03-PHOTO-00001575.jpg\"\"2017-10-03-PHOTO-00001574.jpg\"

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *