Fizik ve manevi mesafe

\"\"

 

Yokluk terbiye edicidir. Varlık ise göz boyayıcı. Biz insanlar zor ve yavaş anlayan ve evrimsel olarak çok çabuk tepki veren bir türüz. Ne kadar bu tepkiyi yavaşlatmaya çalışsak da sonunda karşıya veya kendi içine doğru bir tepki oluşuyor ilişkilerde.

 

İyi niyetle bile olsa kaşığının almadığını paylaşmaya çalışınca da küçük veya büyük tepkiler ve kırgınlıklar doğabiliyor. Konuşup anlaşmak kaşıklar farklı ise zor olabiliyor.

 

Çünkü insanın iradesi cenneti. Olabildiğince çoğunu gerçekleştirmek istiyor ve en küçük engelde tepkiler doğabiliyor. Form bu tepkileri en aza indirmek için bir ihtiyaç. Form olmayınca içerik de kayboluyor.

 

İki basit örnek ile anlatmaya çalışayım: su içerik ise, boru form. Boru olmadan en fazla ağaca bu suyu iletmek mümkün değil.

 

Veya daha bilimsel olması tercih edilirse: Guanin ,Thymin, Cytosin ve Adenin denilen molekülleri kimyasal olarak ayırabilirsiniz ve hepsinden belirli oranları bir kaba koyabilirsiniz. Hiç bir şey ifade etmez ancak şekil olunca ortaya DNA çıkar ve yaşamın anahtarı olarak bilgiyi nesilden nesile ulaştırır. İçine örneğin Uracil koyarsanız da insan çıkmaz.  Şekil (Form) ile içerik (Inhalt, content) arasında bir “altın denge” var mı? Var.

 

Gerek form, gerek içerikte gerekli olan en azı en makbulü. Ama illa birleştirici olarak içinde “güven” (sürdürebilirlik en azından insanın algılayabildiği boyutta) (Zuverlaessigkeit, Sicherheit , trust, reliability) olması gerek. Güven ise belki saygı veya kişisel alanını ortaya en az şekilde çıkartarak veya karşısındakine mesafe ile süreç içinde elde edilebilecek bir olgu insanlar arası iletişimde.

 

Benim kuşağım eğitimde “form önemsizdir, içerik belirleyicidir” diye bir ön-kabul veya ön-yargı ile yetişti.   Bir açıdan bakınca formalite ne kadar sade ise o denli kolay olacak işler. Hele hele uluslararası boyutta bakılırsa. Ama uluslararası boyutta Amerikan şekilsizliği baskın çıkıyor da ne derece küresel anlaşmaya faydalı bir yaklaşım bu bilemiyorum. Amerikalıların engin bir kıtada yaşadıklarından olsa gerek, şekilden ziyade “personal sphere” diyerek kişisel alan olarak   oturup kalkmalarında mekânsal, nesnel mesafeye ihtiyaçları vardır..

 

Burada cinsel tercih ve ailevi meseleri de kısmen kastediyorlar. Ama yüz yüze ve alenen, örneğin TV ‘de bu konuların içinde girmekten de uzak durmuyorlar.  Avrupa veya Asya’da ise mekânsal mesafe azdır. İnsanlar daha alçak sesle konuşarak daha rafine bir şekilde iletişim kurmaya çalışırlar. Makamında bir ABD de bir müdür ayaklarını yazı masasının üstüne koyabilir. Bizde ise Bakan gider hastanede başhekimin masasına oturur. İkisinin de saygısızlık olduğunu kabul etmek zor mu olur?

 

İletişim üzerine kafa yorar iken bu bireysel mesafeyi ikiye ayırıyorum. ve   mekansal (Physical,Physisch) mesafe ve    “manevi veya ruhsal veya kültürel” mesafe   (Gesitig, mental, cultural, Psychsisch) kültürel olunca işin içine zaman da giriyor doğal olarak.

 

Amerikalıların diğer ülkelere giydirdiği “ilk isim ile hitap” ise birçok Avrupa ve Asya Ülkesindeki bireysel psikolojik mesafe gereksinimine ve alışkanlığına ters düşmektedir, hele hele herhangi bir kültürel üstünlük varsayımından ortaya çıkarsa.

 

Kültür dediğimiz, yavaş değişen iletişim alışkanlıkları ve lisandır. İnsan netice itibariyle alışkanlıklardan oluşan bir hayvan.

 

İlişkilerde bizde örneğin birisi “Selamünaleyküm” derse, diğeri de “merhaba” sanki iletişimsel sürtüşme anında zemini oluşabiliyor. Gençler ve daha az gençler arasındaki lisan mesafesi her ülkede olduğu gibi aşikar.

 

ABD nin ilk isimle hitabetme kültürünü neredeyse zorlaması kısmen İngilizce lisanındaki “siz ve sen” ayrımının birkaç yüzyıl önce tedricen kaybolmasından kaynaklanıyor. İskandinavlar ve giderek Almanlar bu işi çok benimsediler. Ve sonunda ABD Başkan Yardımcısı Pence’in Berlin’de yaptığı konuşmadan da “bir müstemleke ülkesine emir veriyor” gibi diyerek rahatsız oldular.

 

Almanlarda bu bilhassa ikinci dünya savaşından sonra olan “ABD ve İngiltere” hayranlığı kısmen bizdeki “Batı hayranlığına” benziyor.

 

Bizde örnek olarak bir “beyaz” Türk’e “alaturkasın” deyince alınır. Diğerleri artık kökenine göre “tabii ki!” veya “Elhamdülillah!” der. Burada da önemlisi kimin kimden ne beklentisi olduğu ve bunun en azda olması  ve doğal olarak kimsenin kimseye kaşığından fazlasını vermek  istememesi. Veya belki de kepçesi vardır da, onu sizinle değil de başka bir ilişkide veya konuda kullanıyordur? Kendini gizleme ihtiyacındadır? Sonunda rende yapılan yerde yonga düşer.

Karikatür Tan Oral Görgü – Beraber Yaşamın Değişen Kuralları kitabımdan

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *